28 Şubat ve öncesindeki farklı siyasi sınıflar üzerinden balyoz gibi geçtiği söylenilen darbe girişimlerinden her seferinde en fazla zararı Müslümanlar görmüştür.
Darbeler, özellikle Müslüman ülkelerde mevcut sistemleri ve sivil yapılanmaları daraltmak için kullanılmaktadır.
Bu sebepledir ki, 15 Temmuz gecesi darbe teşebbüsüne anında karşı duruş sergileyenler, darbenin ne demek olduğunu bilen İslamî şuura sahip olanlardı.
Meydanlara ilk koşanlarda, bir darbenin yeniden başörtüsü yasağı, kamu(sal) alanda dini vecibelerini yerine getiremeyecek olmalarının endişesi vardı şüphesiz.
Peki, biz bu noktaya nasıl geldik?
Hemen herkesin ve kesimin “Kandık, kandırıldık.” psikolojisi veya tepkisi taşıdığını görüyoruz.
Ne var ki bu durumun son geçerlilik tarihi 2013’te dolmuştur.
Diğer taraftan kandırmak için kullanılan araçlara da dikkat edelim.
Kırk yıllık aldatmalar boyunca İslâmî kaygılarla hareket ediliyormuş hissi uyandırılmış, bir zamanlar hem hoca, hem de efendi zannedilen Pensilvanyalı’nın hoca da, efendi de olmadığı maalesef geç anlaşıldı.
Pırıl pırıl dimağların inanma kapasiteleri istismar edilerek sadece Türkiye için değil bütün İslâm dünyası için kayıp bir nesil meydana getirdi.
İnsanımızı doğrudan veya dolaylı olarak Batı’nın çıkarlarına hizmet ettirdi.
Pensilvanyalı’nın Batıya hizmet hareketinden alınacak ibretlerden biri din ve ifade özgürlüğünün önemidir.
Çünkü ne yazık ki Türkiye’de uzun yıllardır darbe silindirleri ile din ve ifade özgürlüğü engellenmiştir.
İnsanımızda, dinini öğrenmek adına güvenilir olup olmadığını sorgulayamadığı her imkânı değerlendirmek ihtiyacı baş göstermiştir.
Bu ise devlete paralel - alternatiflerin, legal veya illegal yapıların güçlenmesine imkân sağlamıştır.
28 Şubat darbesinde sahte şeyhler vasıtasıyla tarikat yoluna döşenen ve devam etmekte olan şüphe engellerini hatırlayın. Sakallı insanlara duyulan ön yargıları…
Korkarım ki, bundan sonra hassas ve dindar bir neslin yetişmesi için örnek ve önder olabilecek kişilerin, lider şahsiyetlerin yolunun kapatılmasına yönelik hamleler yapılacaktır.
Bu sebeple özellikle millî ve manevî değerlerimizin yeni nesillere aktarılması noktasında devletin büyük bir hassasiyet göstermesi gerekmektedir.
İmam-hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri, diyanet hizmetleri, Kur’an kursları gibi alanlarda son derece hassas olunmalıdır.
Pensilvanyalı’nın yol açtığı felâketlerden biri de her biri birbirinden güzel anlamlı kelime ve terimlerin içinin boşaltılarak anlam kötüleşmesine uğratılmasıdır.
Türkçemize değer katmış olan hizmet, himmet, hoşgörü, adanmışlık, fedakârlık, diğergâmlık, imam, cemaat, bağış gibi kelimeler ne yazık ki anlam kötüleşmesine uğramıştır.
28 Şubat benzer tahribatı Şeriat kelimesi üzerinde yapmıştı.
Şuna da dikkat edilmelidir ki 15 Temmuz sonrasında yeni bir tür fırsatçılık türemiştir.
Birileri, rakiplerini devre dışı bırakmak için iyi bir fırsat yakaladıklarını düşünmektedir.
Bu tavır, Pensilvanyalı’nın hainliğinden daha hafif bir aşağılık değildir. Hatta hâinlerle mücadelede zaaf oluşturma ihtimâline binâen daha aşağılık bir tavırdır.
Birilerinin böylece aynı hedef yolunda ilerleyen dostlar arasına nifak sokma noktasında ümitlendikleri gözden kaçırılmamalıdır.