YKS sınavlarının zorluğundan hareketle, eğitim camiamızda farklı tartışmalar yaşandı, yaşanmaya devam ediyor.
Tartışmalar, “çocuklarımızın geleceğini merkezi bir sınavla belirleyen uygulamaktan vaz geçilmelidir” üzerinden üniversite sınavlarının kaldırılması gerektiğine kadar götürüldü.
Sınavların kaldırılmasını isteyenler, okuldaki süreci değerlendiren, akademik becerilerin yanında sosyal, kültürel, sportif, sanatsal yetenekleri de keşfetme imkânı veren yeni bir ölçme ve değerlendirme modelini devreye almanın elzem olduğunu savunuyor.
Tartışmalara yeni bir pencere açma denemesi olarak, YKS’nin TYT Türkçe testinden bir soruya dikkat çekmek istiyorum;
“ Gazeteci: Denizin renginin mavi olduğunu söyleyen genç dostunuza niçin şiir yazmayı bırakmasını tavsiye ettiniz?
Şair: Deniz mavi olduğu için…
Gazeteci: Aynı sözleri söyleyen bir ressam olsaydı cevabınız yine aynı mı olacaktı?
Şair: Bir ressama denizin rengini sormazdım ki. Olsa olsa dalgaların sesini betimlemesini isterdim ondan.
Aşağıdaki yargılardan hangisinin bu diyalogdaki şairin sanat anlayışıyla örtüştüğü söylenebilir?
A) Bir eserin sanatsal bir nitelik taşıdığını anlamanın en kolay yolu, onun gerçekliği olduğu gibi yansıtabilmesinden geçer.
B) Bence sanatın amacı, sözcükler veya görsel tablolar aracılığıyla karşısındaki kişiyi duygusal bir ruh hâline taşıyabilmektir.
C) Sanatın işlevinin, ele aldığı gerçekliği bir başka düzleme taşıyarak onu dönüştürebilmesinde saklı olduğunu düşünüyorum.
D) Sanatın; işlediği herhangi bir gerçeklik veya nesneyi, onları kuşatan sınırlar içinde resmedebildiği ölçüde başarılı olacağına inanıyorum.
E) Şiir, resim veya sanatın diğer alanları, insani gerçeklik karşısında bir ayna olmayı başarabilirse asıl hedefine ulaşmış sayılır.”
Bu soruya rastgele değil, bilerek, kendilerinden emin bir şekilde doğru cevap veren, ruhlarında şair kumaşı, şiir tülbendi taşıyan ve bundan henüz kendileri de haberdar olmayan öğrencilerimizi gözlerinden öpüyorum.
Bu soruyu rastgele değil, bilerek, kendilerinden emin ve öğrencilerin ruhlarındaki şiir tülbendini titretmek gayesiyle kitapçığa koyan ÖSYM hocalarını da hususiyetle tebrik etmek istiyorum.
Yağmurdan sonra güneşin, havadaki sis bulutunun içine girerek oluşturduğu gökkuşağı denizin üstünde yedi renkli bir kubbe gibi belirir.
Bazen yağmur olmadan da gökkuşağı, güneş ışıkları denizden yükselen su buharının arasında geçerken yedi renkli şaheser olarak ortaya çıkar.
Baktığımız, durduğumuz yer ile de alakalıdır bu; şartların uygunluğu ve doğru bir bakış açısıyla mavi olan denizi her zaman rengârenk görebiliriz.
Herkes şair olmak durumunda değildir.
Üniversite kapılarına dayanan adayların bu soruda verilmek istenilen kadar bir şiir okuma yeteneği tutturabilmeli; edebiyata ve sanata olan alakasını bu seviyeye kadar çıkarabilmeli değil midir?
Bu ve buna benzer sorulara kafa yoran namzetlerin, sorunun doğru cevabına yaklaştıkça hayata; eşya ve olaylara bakışlarında müspet manada bir tekâmüle ulaşmaları muhakkaktır.
Bu tekâmül zamanla karşılaştıkları meselelere tek açıdan bakmak yerine çoklu ihtimalleri değerlendirip analiz edecek melekelerin gelişmesini sağlar.
Ve nihayet, Aristo’nun daraltıcı ‘ya’, ‘ya da’ skolastiği yerine, Nasreddin Hoca’nın çok ihtimalli ‘hem’, ‘hem de’ teklifinin zamanın ruhuna daha uygun çözümler sunduğunun farkına varırlar;
“Haklısın, sen de haklısın, sen de haklısın…”