Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının üzerinden şu kadar yıl geçmesine rağmen, gerek Milli Eğitim, gerek Kültür, gerek Aile Bakanlıkları’nın Avrupa Birliği’yle gerçekleştirdikleri çeşitli protokoller kapsamında Sözleşme’nin dayattığı veyahut dayandığı maddelerin elan yürürlükte olduğu, yürütüldüğü zaman zaman gün yüzüne çıkıyor.
Bunların arasında olduğunu düşündüğümüz, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, Türkçe’deki atasözleri ve deyimleri cinsiyetçi ifadelerle mücadele kapsamında arındırılma faaliyetleri gündemi meşgul etmeye başladı.
Haber metinlerine, “Dilde eşitlikçi ve şiddetsiz kelimelerin kullanımı için Türk Dil Kurumu ile iş birliği yapmaya başlayan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Türkçede bulunan cinsiyetçi ve şiddet içeren kelimeleri arındırmayı planlıyor.
Cinsiyetsiz, eşitlikçi ve şiddetsiz söz kullanımına yönlendirme amacıyla harekete geçen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve TDK tarafından Türkçe’nin arındırılması için deyim, atasözü ve masalları incelenecek. Tekrar kullanımı önleyici politikalar geliştirilecek…” diye yansıyan atasözlerimize, deyimlerimize, gündelik hayatta kullandığımız çeşitli kelimelerimize müdahale girişimlerinin tam olarak hedefi, İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’de ana tartışma sebebi olan Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türlü ayrımcılığın her yerde sona erdirilmesi yaldızlı sözleriyle uygulamaya konulan Toplumsal cinsiyet eşitliği hükmünün devam ettirilmesinden başka bir şey değildir.
Konuyu Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nden bir yetkiyle sordum…
“Maalesef durum budur…” dedikten sonra şöyle devam etti;
“Aile ve Sosyal Politikalar kurucu Bakanı Fatma Şahin döneminde AÇEV ile yapılan bir eğitim toplantında konuşmacı aynen şöyle demişti; “Sünnet Çocuk İstismarıdır” Konuşmacı seminer sonunda, “Sen ne diyorsun, söylediklerini kulağın işitiyor mu?” şeklinde tepkiler üzerine müsteşara “il müdürleriniz çok bağnaz” diye şikâyette bulunmuştu.
Erkek Çocuklarının sünnetine el uzatmaya cüret eden AB – İstanbul Sözleşmesi, ata sözlerimize, deyimlerimize, gündelik konuşma dilimize ne yapmaz…
Bakınız bayan gitti kadın geldi… Esasen bayan kelimesi kadının kelimesinin kabalığı üzerine yerine ihdas edilmek üzere uydurulmuş saçmalıklardandı…
İş adamı gittiği iş insanı geldi…
Pek yakında, İmamoğlu, Kadıoğlu, vesair soy isimlerini imam insanı, kadı insanı şeklinde değiştirilmesi teklif edilirse şaşırmayacak olanların sayısı üç beş kaldı….
Sosyal medyaya, TV’lerde gündüz kuşaklarındaki aile hayatına darbe vuran programlar, edepsizliği ‘yaşam tarzı’ haline getiren dizilerle mücadele etmesini beklediğimiz Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın hedeflerinin arasına atasözlerini, deyimleri, gündelik dilimizi alması Sözleşmenin devamıdır.
İddia ederim lakin ispatlayamam; bu müdahalenin altından bol bütçeli Avrupa Birliği Hibe Projesi çıkacaktır.
Zira, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı 2008-2013, Avrupa Komisyonu’nun mali desteği ile Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Hollanda Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığı’nca ortaklaşa yürütülen Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Eşleştirme Projesi kapsamında hazırlanmaktaydı.
Bakın Günlük hayatta kullandığımız Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın hedefi haline gelecek girecek olan kelimeler şunlar;
“Erkek Sözü”, “Kadın Kısmısı”, “Kız Başına”, “Kız almak/vermek”, “İnsanoğlu”, “Yuvayı dişi kuş yapar”, “Adamın dibi”, “Bilim Adamı”, “İş Adamı”…
Günlük hayatta kullandığımız Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın hedefi haline gelecek girecek olan atasözleri;
“Kadın var, arpa ununu aş eder, kadın var buğday ununu taş eder.”
“Peyniri deri, kadını erkeği saklar.”
“Eşeğin bozunu; Manastır’ın kızını alma.”
“Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün.”
“Kızı olanın dili olmaz.”
“Kızını dövmeyen dizini döver.”
“Kız elin, oğlan evin.”
“Kız yükü, tuz yükü.”
“Kızın mı var? Derdin var.”
“Kişiyi vezir eden de kadındır, rezil eden de.”
“Kadın malı, kapı mandalı.”
“Kadının hükmettiği evde mutluluk olmaz.”
Uzmanlar Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Avrupa Birliği müktesebatları muvacehesinde atasözlerine ve deyimlere açtığı savaşın anlamsızlığı hakkında, "Aydınlanması (daha doğrusu karartması diyelim)" daima tepeden inmeci olmuştur, onlara göre "Halk cahildir ve aydınlatılmalıdır." Halkı aydınlatmak isteyen karanlıklar bilcümle tarihin derinliklerinde ve karanlığında kayboldular, halk hala duruyor hamdolsun.
Tanzimatçılar bundan 150 yıl evvel "bundan sonra gavura gavur denilemeyecek" deyu buyurdular; biz bugün hamdolsun hâlâ gavura gavur diyoruz.
Çürüme bir başladı mı önünü alamazsın. Tarih boyunca dile müdahale hep geri tepmiştir. Kurumlar konuşur, halk yine bildiğini okur, söyler. Yine aynı şey oluyor; birileri tepeden doğruları buyuruyor.
Diğer yandan sosyal Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na tepki gösterilerek;
“Sen Aile'yi koru Sayın Bakan! Bırak kelimelerle oynamayı!
Kelimeleri, deyimleri değiştirmekle olmaz bu işler. Kadına değer veren, Cenneti ayaklarının altına seren tek din İslam'dır.
İslam’la müşerreflenmeyen kadınlar bugün köle gibi alınıp satılmakta, eşya gibi teşhir edilmekte, şiddete ve cinayete kurban gitmekte.
Kaynağın İslam olursa ne şiddet ne de ayrımcılık kalır Sayın Bakan!
Referansın İslam olsun, tüm dertler o zaman biter Sayın Bakan!...” deniliyor…
Aileyi Yıkma Bakanlığı mübarek, şimdi de dilimiz iyice berhava etmeye soyunmuş