İki arkadaş; İstanbul Beylikdüzü'nde oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. O gün oraya yaklaşılmaz. Tüm Türkiye'den binlerce bahtiyar Müslüman oraya doğru akacak. Trafik kilitlenecek. Yollar tıkanacak. Namaza yetişmek bile mümkün olmayacak. Çok erken gitsen nerede abdest alacaksın. WC ciddi problem. Benim zaten prostatım var. Ayrıca Corona virüs kapma ihtimali yüksek. Geri dönüş hakeza daha berbat olacak. Biz bu gitme işini erteleyelim. Biraz zaman geçsin, tenhalaşsın. Nasıl olsa İstanbul'dayız. Ayasofya da kaçmıyor ya! Bir vakit namazına veya bir cuma namazına rahat vakitte gideriz. sevapsa aynı sevap, görmekse zaten daha önce çok gördük. Hem o gün tam temmuz sıcağı. Güneş altında kalırsak, bir gölge altı bulamazsak kesin başımıza güneş geçer. Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
İki arkadaş; Ankara'da oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. ... Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
Baba ve delikanlı oğlu; Konya'da oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. ... Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
Şu ve bu; .... şurada, burada oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. ... Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
24 TEMMUZ 2020 CUMA.
Cuma namazı vakti. Cami dolmuş. Zaten sosyal mesafe tedbirleri sebebiyle iki kişi arasında 1,5-2 metre var. Yarı yarıya boş sayılır. Dışarda biraz cemaat var.
Sultanahmet'e doğru 5-10 metre taşmış.
O sırada Fatih Sultan Hz., yanında Akşemseddin Hz... İstanbul'un fethindeki gibi beyaz atıyla yavaş yavaş, cemaati süze süze, neredeyse sanki saya saya geliyor. Heyhaat diyor. Ey Ayasofya diyor, seni kapatanlar, ezanını susturanlar demek haklıymışlar. Demek senin açık olmanla kapalı olman arasında ekser müslümanın nazarında bir fark yokmuş ki 86 seneden sonra lütfedip sana kavuşmaya, sana sarılmaya gelmediler. Aşkları yalanmış, hamiyetleri sahteymiş.
O sırada Üstad Bediüzzaman geliyor. Külliyatında yazdıkları geliyor aklına. Menderes'e :
"Üzerine büyük bir bela geliyor sadaka belayı def eder. Şahısların sadakası olduğu gibi devletlerin ve milletlerin de sadakası olur. Bu milletin sadakası Ayasofya'dır. Ayasofya'yı aç. Telafisi zor olan bu beladan kendini ve bu milleti kurtar"...
dediği aklına geliyor. En mutlu olması gereken günde "86 senedir hasret çekenler nerede, nerede benim talebelerim?" derken gözyaşlarını tutamıyor.
O sırada Necip Fazıl geliyor. Nerede konferanslarımda Ayasofya dediğimde heyecanlanan, beni alkışlayan gençler. Gençler neredesiniz ? derken gözyaşlarına boğuluyor. Ben duvarlara mı anlatmışım Ayasofya'yı....
O sırada Osman Yüksel Serdengeçti geliyor. Senelerce senin hasretinle yandığını söyleyenler neredeler diyor Ayasofya'ya bakıp. Ey Ayasofya! seni kapatanlara söylendiğim için, sadece senin açılman gerektiğini söylediğim için beni idamla yargıladılar. Şimdi beni yalnız bırakanlar, mazeret uydurup gelmeyenler, beni mahkum etmeye çalışanları tasdik ediyorlar.
O hakim sanki bana diyor: Ey Serdengeçti! sen Ayasofya için serden geçtin ama senin adamların rahatlarından vaz geçip gelemediler. Ben sana demedim mi vaz geç bu işten diye. Hamiyetinden, kahramanlığından dolayı hiç bir dinsize eyvallah etmeyen Serdengeçti adeta bitiyor o anda.
O sırada ... geliyor. Geliyor da geliyor... Ne kadar ehl i hamiyet kahraman varsa Ayasofya için kalbi ağlamış. Şimdi gözleri de ağlıyor. Mutluluk gözyaşlarının sel olacağı yerde hüzün ve sitem gözyaşları sel oluyor hepsinin.
O sırada Recep Tayyip Erdoğan geliyor. Önünde Cumhurbaşkanlığı forsu olan o koca araba, boş caddelerden rahatlıkla geçip Ayasofya önüne kadar geliyor. Arabadan inip güneş gözlüklerini çıkarıyor. Etrafa şöyle bir bakıyor. Fatih gibi adeta sayıyor cemaati. Kaba bir tahmin yapıyor. 2-3 bin kişi.
Çevreden bir kaç cılız ses duyuluyor. "Cumhurbaşkanım Allah razı olsun".. İşte sukut-u hayalden yıkılan bir Erdoğan. Derin bir iç çekiyor.
"Ben bu hamiyetsiz Müslümanlar için mi bu kadar eziyete, tazyike dayanmaya çalışıyorum. Bunlar için mi kendimi, ailemi, milletimi tehlikeye atıyorum. Bu, desteğe en fazla ihtiyacım olduğu anda beni terk edenlere mi hizmet etmeye uğraşıyorum. Bu kadar düşmanla uğraşırken bir de bunun sırası değilmiş demek ki. Bir hata etmişim ama dur bakalım. Dış tazyikler çok artarsa bir bahane bulup yine müzeye çeviririz."
Başı önde, derin bir üzüntü içinde kapıda kayboluyor.
O sırada bir mutlu adam geliyor. Yanında vükelası, yalakası, içki sofrasından arkadaşları... Sevinçten gözleri parlıyor. "ben zaten işte bunun için kapattım burayı. Buranın kıymetini bilmediler. Hâlâ da bilmiyorlar. Bilenler işte! bir avuç cahil cühela" şöyle bir üstten bakıyor. Pür tebessüm ayrılıyor.
O sırada bir mutlu adam geliyor. Papalık mührü ve asası elinde. "iki hafta önceki pazar ayininde Vatikan'da halka hitap ederken aklıma Ayasofya geldi de içim acımıştı. Meğer boşuna üzülmüşüm."
Yanındaki Ermeni ve Rum Patriklerine dönerek diyor; "bu kadar az cemaatle burası yine kapanır. Hiç tasalanmayın. Kapatacak bir hevesli daha buluruz. İlk kapandığında ne oldu ki? Kim önüne gelip protesto etti ki? İşte şimdi açtılar yine kimse yok. Yarın tekrar kapanır, yine bir şey olmaz. Bu Türklerden bir iş çıkmaz." Patriklerin de bir anda yüzlerinde güller açıyor.
O sırada ne kadar vatan haini, kefere, fecere, zaleme, süfeha varsa geliyor. Seccadeleri üzerinde, temmuz sıcağından uyuşmuş, bunalmış, üfleyip püfleyen, "bir an önce bitse şu eziyet de gitsek" diye lisan ı halleri söyleyen cemaate kibirle, tebessümle bakıp birer ikişer uzaklaşıyorlar.
Böyle bir manzaranın gerçekleşmesini istemiyorsan, 24 Temmuz Cuma günü Ayasofya'nın içini ve dışını 1 Milyon kişilik bir Cemaat ile doldurun.. !
"Alıntı"