Hayat...
Tevafuk...
Ve yaşadıklarımız.
Kimisi yaşadıklarına bilerek veya bilmeyerek tesadüf der.
Kimisi de, hususen tesadüfe verilme ihtimali olmayan ve arkasında İlâhî bir kasıt ve iradenin varlığı hissedilen denk gelmesine tevafuk der. Yâni ilahî bir güç, yaradanın "ol" demesi ile olanlar.
Yaşayanın dilinden...
Yaşayanın gönlünden.
Okuyun...
Metroya tam bineceğim bir tane yaşlı amca, makinenin önünde panik yapmış dolduramıyor kartını. Arkasında da birikmiş birkaç tane genç bağırıyor amcaya:
-Hadi be ne yapıyorsun flört mü ediyorsun makineyle.
Ben onu duyunca böyle adeta delirdim.
-Ne yapıyorsunuz yaaa, dedim.
-Canım amcam sen ne istiyorsun,
-Benim kartım yok, evlâdım dedi.
-Tamam amcacım o çok basit.
-Kart mı yükleyeceksin, kart mı alacaksın dedim.
-Benim dedi kartım yok.
-Çok basit bak böyle çözeceğiz meseleyi, 10 lirayı taktık cihaza,
-Al dedim
-Bak bu namusuz 6 liraya aldı. Kaldı 4 lira 4 lirada senin oldu, amca. Bunu bas, istediğin yere git. Yarın mutlaka İETT ye git, senin yaşına bedava ya sen niye kartla uğraşıyorsun? Ama kendin başvurman lâzım. Yardımcı olurlarsa istediğin gibi dolaşırsın dedim.
-Tamam dedi ve gitti amca.
Ben kartı yükledim, tam turnikeden geçeceğim, geldim turnikenin önüne, amca orada duruyor.
-Amca niye binmedin dedim, dedi.-Oğlum, ben nereye gideceğimi bilmiyorum, adres soracaktım bunlara, korktum bana bağırırlar diye seni bekledim, dedi.
-Amcam benim, sana niye bağırıyorlar ya? Öyle bağırmak falan yok, gel amcacım sen nereye gidicen.
-Ben yolu şaşırdım evladım.
-Nereye gidecektin.
- Üsküdar’a,
-Amca kıta şaşırmışsın sen. Kıta şaşırmışsın amcam öbür kıtaya gideceksin sen. Gel, nasıl gideceksin biliyor musun dedim, dinliyor.
-Bak buradan iki kat aşağıya in Yenikapı yönüne bin, Yenikapı’da en sonda in sarı çizgiyi takip et. Marmara’ya bin, 2 istasyon sonra in Üsküdar Marmaray’dasın dedim.
Şimdi, amcaya baktım olacak gibi değil,
-Hadi dedim amca biz seninle Üsküdar’a gidelim, olmaz. Çünkü anlamıyor amca beni, direk kaybolacak yâni. Hanımı aradım, dedim;
-Ben Üsküdar’a gidiyorum,
-Ne işin var Üsküdar’da,
-İşte bir amca var.
-Ne amcası?
Üsküdar’a gittik abi, yolda dedim ki.. -Amca nerelisin,
Kirazlı ilk durak, oturmuşuz da hazır, dedi ki:
-Malatya'lıyım
-Hay maşallah. Kayısı bahçesi var mı? Dedi ki:
-Evladım ben emekli ağır ceza hakimiyim...
Sen ona yüzyıl, buna müebbet dağıt sana idam, sana 500 yıl, nihayetinde geldiğin nokta İstanbul’da kartla mı, parayla mı binicem diye Kirazlı'da Üsküdar ara. Bu çok zor bir durum, zoruma gitti ve bir soru sordum amcaya;
-Amca, Malatya’dan Üsküdar’a nasıl geldin? Uçakla mı geldin? Otobüsle mi?
Ne dedi biliyor musun? Hatırlamıyorum dedi. İşte o gün her şey başladı abi o anda demans. Demans, ne demek biliyor musun canım abim hemen söyleyelim, arkadaşlar demans geri zekalı olmak demek değil, aklını yitirmek demek değil, zekâ yerinde, her şey yolunda, demans hastasını evlendirsen çocuğu olur, ondan sonra istediği kıyafeti alır, en güzelini seçer, telefondan oyunlarda güzel puanlar kazanır tek problemi ne?
Kişisel tarihini yitirmiş, dedim
-Amca valizler nerede? Dedi ki:
-Bilmiyorum,
-Telefon nerede dedim amcaya, amca dedi ki “Nerde?” yaptı böyle, telefon da gitmiş ben anladım mevzuyu.
-Kimlik yanında mı?
-Yanımda.
Bastık Üsküdar’a gittik, tek hatırladığı cümle “Baba, seni Üsküdar Marmaray’da bekliyorum.” Cümle bu. Oğlu demiş ki ona Üsküdar Marmaray’da bekliyorum seni, babası Üsküdar bulmaya çalışıyor ve kayboluyor, onu da Kirazlı'da ben yakalıyorum, hikâye böyle.
Gidiyoruz abi Üsküdar’a, amca dedim -Oğlun kesin Üsküdar Marmaray’da bekliyor mu?
-Kesin.
Gidiyoruz.
Bir indik abi Üsküdar Marmaray’da, bekle abi bekle, oğlu yok. Bekle Allah yok, bekle Allah yok,
-Amca bak Marmaray kapanacak dedim ve hop kepenkler indi,
-Amca, geçmiş olsun kaldık bu kıtada gel bari bir çorba içelim seninle.
Amcayla oturduk takılıyoruz, amcayı ben orada bıraksam en korktuğum şey şu, bütün güvenlik kameralarıyla görüntü verdim mi ben amcayla? Verdim. Ertesi gün Müge Anlı'dayım. Amcanın başına bir şey gelse, o aldı, sattı derler bana. Müge Anlı'da beni asarlar biliyorum yâni. "Dinci genel yayın yönetmeni bilmem ne yaptı diye".
O zaman ne yapacağız, aklıma bir çare geldi Ankara’dan bir tanıdığa telefon açtım dedim ki "sana bir vatandaş numarası vereceğim, Allah için şunun irtibatlarını bul." Tak geldi abi telefon, aradım Malatya’yı, bir tane kadıncağız çıktı,
-Özür dilerim gecenin bu saati rahatsız ediyorum, Üsküdar Marmaray’da kişiyi tanıyor musunuz dedim.
-Evet babam benim o dedi,
ben daha lafa başlar başlamaz.
-Size, eniştemin telefonunu vereceğim, onu arayın.
Aradım enişteyi,
-Abi kusura bakma gecenin bu saatinde rahatsız ediyorum.
-Üsküdar Marmaray’da mısın dedi, dedim ulan bunu herkes biliyor bir tek ben bilmiyorum galiba, böyle bir şey var galiba İstanbul’da.
Geldi enişte almaya, bir de fırça attı bana. Sarıldı bana dedi ki;
-Babanın oğlu 3 yıl önce şehit oldu, en son konuştuklarında oğlu ona demiş ki “Baba seni Üsküdar Marmaray’da bekliyorum.” Sadece onu hatırlıyor, arada bir çıkıp çıkıp geliyor.
Bir, belki babanın oğlu geliyor oraya biz göremiyoruz. iki, daha beterini söyleyim, babanın durumu şu abi, bir millet aynı o amcanın metroda savrulduğu gibi savruluyor olabiliriz tarih bilmediğimiz için.
Bugün telefonun en iyisini seçebiliyoruz, çok güzel kıyafetler giyinebiliyoruz oyunlarda çok güzel puanlar alabiliriz falan her şey yapabiliriz, bunlar bizim canlı olduğumuzun alametleri, hayatta olduğumuzun alametleri değil.
Hayattaysanız yarın ispat edin. Mübarek günlerde " GELECEĞİNİZİ BEKLEYENLERİ daha fazla bekletmeyin.
Ve bugün bir fakiri...
Bugün bir yetimi...
Bugün bir ihtiyaç sahibini sevindirin.
Selam ve dua ile.
Alıntı Erem Şentürk