Bu iş bitti...
Zafer bizim...
Biz kazanacağız...
Hani derler ya
DEREYİ GÖRMEDEN PAÇALARI SIVAMAK.
Olmaması gereken, fakat çenemizin trigel kayışı koptuğu için bir türlü ayar tutmayan KESİN VE KİBİR DOLU NET İFADELER.
Oysa bize düşen vazifeyi yapmak, neticeyi de Rabbimize bırakmak olmalı iken.
Sonuç?
Sonuç çoğu zaman hüsran.
Oysa büyük bir teslimiyet...
Büyük bir tevekkül ile olayları temaşa etsek inanın her şey daha hikmetine uygun olacak.
Vazifemizi yaptık...
Çalıştık gayret ettik.
Rabbimize dua ve niyazda bulunduk.
Sonuç:
"Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var. (sözler/28.söz)
Bize düşen kesin net ifadeler değil İNŞAALLAH gibi mana dolu sözler ile NETİCENİN SAHİBİNE TESLİM OLMALIYIZ.
Tıpkı Hoca gibi.
Gelin birde hocayı dinleyelim ve tebessüm edelim.
...........
Hoca, yarına şunları / bunları yapacağım, edeceğim, diye plan yaparmış. Plan yaparmış yapmasına da her şeyin nasip kısmet işi olduğunu iyi bilen hanımı onu uyarmaktan geri kalmazmış: “Hoca, inşallah de!”, “Hoca, insanlık hâli!” “Hoca, kader kısmet var!”, “Hoca, nasipten öte yol git.’ mez!”
Hoca bu, hanımının her sözüne itibar etmediği gibi bu sözlerine de itibar etmezmiş.
Günlerden bir gün, akşam yatmadan önce bizim Hoca karısına:
– Hatun, demiş, yarın güneş açarsa tarlaya, hava yağmurlu olursa oduna gideceğim.
Hanımı yine: “İnşallah de Hoca.” diye uyarmış ama uyarmasıyla cevabını alması bir olmuş.
– Be kadın, demiş, bunun inşallah) maşallahı mı var, yarın hava ya kapalı olacak ya açık. Ben de ya tarlaya gideceğim ya oduna!
Sabah uyanmış ki hava kapalı. Eşeğe bindiği gibi dağın yolunu tutmuş. Neyse uzatmayalım, odunu etmiş, tam eşeğe yükletecekken, bir grup haydut etrafını çevirip:
– Babalık, demişler, filan köyü biliyor musun?
– Biliyorum, demiş Hoca, ne olacak?
– O zaman düş önümüze bizi oraya götür.
Hoca yalvarmış yakarmış ama iş bildiğiniz gibi değil. Üstelik filan köy dedikleri çeyrek günlük yol. Kaçsa arkadan mızraklayacaklar, yere yatsa üstünü çiğneyecekler, bu melanet heriflerden kurtulmanın çaresi yok. Önlerine düşüp o köyü bulmuş ama gün de batmak üzere. Yayan yapıldak onca yolu yürüyüp sabaha karşı evin kapısını çalmış. Hanımı içeriden seslenmiş:
– Kim o?
Hoca yorgunluk akan bir sesle cevap vermiş:
– Aç hanım aç, inşallah ben geldim!
Rabbim hakkımızda hayırlısı ne ise onu versin.
Selâm ve dua ile.
Bülent ERTEKİN