Anlayabilmeniz için eşek olmanız lazım..
Eşek;
Köy hayatında vatandaşımızın günlük yaşantısını kolaylaştıran mübarek bir hayvan vardır. Hikayelere, masallara hatta ve hatta şarkılara konu olmuştur.
Kimimiz ona eşek....
Kimileri de İŞLEK der
Denmesinin de haklı bir sebebi vardır. Yağmur demez, çamur demez, dağ demez, ova demez, çukur demez her yere gider. Yani mübarek bir hayvandır.
Bu mübarek hayvan ile alâkalı olarak bir kaç makale yazıp BAZI EŞEKLERE gönderme yapmıştık. Geriye dönüşler gayet güzel olunca biz de bu eşek muhabbetine(!) devam edelim dedik.
Aşağıda gene eşek veya işlek hakkında yazılmış ibretlik Kemal İspir beyin kitabından alınan hikaye var.
İnşaallah eşeklerden ders alınır (!)
Bir görüşme esnasında Timur, Hoca’nın hocalığına laf eder. Hoca:
“Hünkarım, ben sizin şu yanınızdaki eşeği bile okuturum” der.
Timur gülerek eşeğin yularını Hoca’nın eline tutuşturur ve şöyle der:
“Madem öyle diyorsun, sana üç ay mühlet, götür eşeği okut. Üç ay sonra, meydanda eşek kitap okuyacak. Okuyamazsa hiç acımam alırım kelleni, ona göre!..”
Hoca, eşeğin boyuna göre bir masa ve bir de kalın kocaman bir kitap yapar. Eşeği yemleme zamanı gelince sayfaların arasına birer avuç arpa serpip eşeğin önüne koyar.
Hoca kitabı açınca eşek arpaları görür ve yemeğe başlar. O sayfanın arpaları bitince diğer sayfayı, o da bitince ötekini açar. Nihayet kitabın sayfaları biter, eşeğin de karnı doymuş olur.
Hoca haftalar boyunca eşeği böyle yemler. Öyle ki eşek ne zaman masayı ve kitabı görse kulaklarını diker, kuyruğunu sallar.
Üçüncü ayın dolmasına yakın kitabın sayfalarını Hoca’nın çevirmesine de gerek kalmaz. Eşek diliyle sayfaları bir bir çevirip arpaları hüpletir olmuş.
Hoca, Timur’un belirlediği günün bir gün öncesinden eşeği aç bırakır.
Beklenen gün gelir. Hoca eşeği meydana getirir. Masayı eşeğin önüne, kitabı da masanın üstüne yerleştirir.
Bir gün boyunca bu manzaranın özlemini çeken eşek derhal diliyle kitabın kapağını kaldırır. Dudaklarıyla bir ileri bir geri yoklar, fakat arpa bulamaz.
Hemen diğer sayfayı çevirir, yoklar, orada da arpa bulamaz. Hemen diğer sayfayı çevirir, yoklar, orada da arpa bulamaz. Hemen diğer sayfaları çevirir, yoklar; orada da arpa bulamaz. Sonra diğer sayfayı yoklar… sonra diğerini…
Arpa bulamadıkça garip sesler çıkarır, derin derin tıslar, her seferinde homurtuları ve fısıldamaları artar. Sayfaların hepsini tek tek çevirir ama nafile…
Kitabın bütün sayfalarını bitirmesine rağmen tek arpa tanesi bile bulamayan eşek, bu duruma iyice sinirlenir ve uzun uzun anırır…
Eşeğin anırmasını takiben Hoca Timur’a döner ve şöyle der:
“Bu da özeti hünkarım.”
Timur kahahalara boğulur ve alaylı bir ifadeyle
“Hoca şimdi eşek kitabı okudu mu?” diye sorar.
“Okudu hünkarım, bakın sonunda uzunca özetini de yaptı.”
Timur:
-İyi ama ben eşeğin okuduğundan hiçbir şey anlamadım!”
Hoca taşı gediğine koyar,
Bu normal hünkarım,
ZİRA;
EŞEK KİTABI KENDİ DİLİYLE, YANİ EŞEKÇE OKUDU. ANLAYABİLMENİZ İÇİN EŞEK OLMANIZ LAZIM..derrrr..!!!