Kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi? Uzun şehirlerarası seyahatleriniz de mola öncesinde muavin beyin ağzından duymak istediğiniz mutluluk veren o güzel cümleyi.
ÇAYLAR ŞİRKETTEN(!)
İstediğiniz kadar çay, üstelik BEDAVA.
Çaykur, 46 Yaş Çay İşleme Fabrikası, 1 Çay Paketleme Fabrikası, 1 Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürlüğü, 8 Pazarlama Bölge Müdürlüğü, Anatamir Fabrikası, Atatürk Çay ve Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 12.541 çalışanı ve 9.095 ton/gün yaş çay işleme kapasitesi ile Türkiye çay sektörünün en büyük ve lider kuruluşudur. (Şirket internet Sitesi)
Görüldüğü üzere fabrika sayısı, çalışan personeli ve kapasitesi ile devasa bir kuruluş.
Çay tarımı, Rize, Artvin, Trabzon, kısmen Giresun ve Ordu şehirlerini kapsayan 787 bin dekar alan üzerinde yaklaşık 182 bin üretici aile tarafından yapılıyor.
Buraya kadar herşey güzel herşey mükemmel ve gurur verici. Oysa daha bir kaç ay öncesinde basın da çıkan bir haber ÇAYKUR'DA NELER OLUYOR? dedirten cinsten. Zira; Nisan ayında açıklanan verilere göre şirket yâni ÇAYKUR 2020'de 547 milyon TL zarar etti.
Vay beeee.
Huhuuuuuu.
547 milyon yeni para ile.
547 trilyon eski para ile. Her halde "say şu paraları" deseler bizim Himmet ağa gibi sayarken kafayı yeriz.
Oysa dünya geneline baktığınızda çayın en çok tüketildiği ülkelerden birisindeyiz. Doğal olarak sektörün önemli bir oyuncusu iken zarar etmesi anlaşılması güç bir durum.
Oysa geçmiş tarihte şirketin açıklanan kâr/zarar bilançolarına baktığınızda 2015 yılında 22,7 milyon TL kâr etmiş. 2016 yılında da 82,1 milyon TL kâr eden kurum, 2017 yılına gelindiğinde birden bire devasa 267,7 milyon lira zarar ettiğini açıklıyor.
Peki 2017 den sonra kâr mı ediyor?
Hayır. Zarar, kaba tabirle delik daha da büyüyor, büyüyor. Açıklanan verilere göre zarar 2018 yılında 657 milyon, 2019'da ise 635 milyon lira oluyor.
Elbette bu zararların neden kaynaklandığına ilişkin aklınıza soru gelebilir. Bu kadar büyük rakamlar şirketi nerede ise topun ağzına yada diğer net ifade ile kepek indirmeye sebeb olacak zararlardır. Zararların neden ve sebebleri sorulduğunda ise bilirkişiler(!), uzmanlar(!), akil abiler(!) "büyük harcamalar, kamulaştırma masrafları, özel sektörden fabrika alınması, çay bahçelerinin yenilenmesi gibi yatırım kalemlerinden kaynaklanmadığını" ifade ediyor. Büyük zararların sadece ve sadece kurumun amaç dışı harcamalarının fazla olduğunu söylüyorlar.
Ne maksatla kurulursa kurulsunlar ama küçük, ama büyük şirketlerin tamamı, hepsinin ana noktası, mihenk taşı kârdır.
Piyasaya adım atan tüm şirketler, kârlılık esasına dayalı bir strateji belirlerler. Bunun için yıllık planlar yapılır, kadrolar konusunda ise uzman ekip ile donatılır. Bunun için bütçeler hazırlanır. Tabii ki tüm bunlar yapılırken haftalık aylık ve yıllık satış planlamaları yapılır. Bu planlamaları da özellikle saha içerisinde aktif görevli olan müfettiş ve şefler planlarlar. Bu onların yıllık hedefleri ve kotalarıdır ve bu kotaları önce haftalık ve aylık sonrada yıllık olarak realize etmekle mükelleftirler. Bunun için para alırlar hatta kotalarını realize ettikleri zaman üstüne birde PRİM alırlar. Sosyal imkanlarını ise yazmayacağım. Zira bunlar satış ekibindeki personelin motivasyonunu tetikleyen diğer etkenlerdir.
Şimdi gelelim Çaykur gibi devasa bir firmaya. Kâr eden bir müesseseden devasa zararlar eden şirkete nasıl, hangi şartlarda gelinir bunun hesabı işin başındaki genel müdüre sorulmalıdır. Dört yıldır bir şirket zarar üstüne zarar ediyor ise o işin içinde bir çopan oğlu aramak lazım.
Çaykur bir devlet müessesidir. Bu milletin özelliklede tüyü bitmemiş YETİM hakkının olduğu bir müessesedir. Kimse bu yetimlerin hakkını yememelidir. Yiyenlere de bu ülkenin en üst adli mercileri hesabını sormalıdır. Devletin malının deniz olmadığını birileri bu insanlara hatırlatmanın ötesinde bir şeyler yapmalıdır.
Bu kadar muhabbetten sonra sizin de canınız bir çay istemiştir, öyle değil mi? O halde bir çay molası verelim. ÇAYLAR ŞİRKETTEN(!)