Karanlık...
Gökte ise sadece ay..
Bir de saymakla bitiremediğim yıldızlar...
Hava, ayaz mı ayaz.
Lâkin...
Hiç bir şey geçmişi ve sizleri unutturmuyor.
Zira yüreğim hasret pınarı, özlem çeşmesi.
Sevdiklerim...
Dedem...
Annanem...
Babam...
Hepiniz gökteki yıldızlar gibisiniz...
Ne sizi...
Nede sizin güzelliklerinizi unutabiliyorum...
-Piloooot.
-Efendim dedeciğim?
-Hadi evlat, abdestini al namaza yetişelim.
Okul kapanmış tatile girmişti. Ben ise her zaman olduğu gibi onların yanına dedemin evine gelmiştim. Sizinle olmak benim için ne büyük mutlulukta biliyor musun, dede?
Elimden tutuşunu...
Namaz dönüşü cebinden çıkardığın nane şekerlerini, etrafını çevreleyen minik kuşlarının her birinin ağzını açtırıp bizzat kendi ellerin ile, kimine ay, kimine yıldız, kimine de balık şeklinde ki nane şekerlerini verdiğinde ne mutlu olurdu o minik yürekler.
Memeeeeed de de!!!
Memeeeeed de de!! diye diye seni eve kadar getirirlerdi..
Dede...
Dedeciğim...
Seni...
Baba...
Babacığım...
Sonbaharda dökülen sarı sarı yapraklar misali içimden dökülenleri de saymak dökmek isterdim.
Ne zaman bu kadar yaşlandım?
Nasıl da hayat karmaşasının içine düşmüştüm, öyle değil mi?
Ne zaman bi dara, sıkıntıya düşsem birlikte kafa dağıtır, seyahatler ederdik. Ama şimdi tüm bunlar eski ve tatlı birer hatıra…
Baba...
Biliyor musun; ben eski halimizi, birbirimizin en yakın arkadaşı olduğumuz zamanları deli gibi özledim...
Birlikte yaptığımız her şeyi ve eğlencelerimizi çok ama çok özledim...
En şaşırdığım ya da en üzüldüğüm anlarda yanımda olmanı ve başımdan geçen en güzel haberi ilk seninle paylaşmayı...
Şimdi tekrar küçülsem ve bir sureyi ezberlediğim de gene 2.5 lirayı veren koca yürekli adamın ellerini tuttuğum, çocuk olsam?
Seninle yaşadığım her an benim için çok değerli idi.
Seninle yaşlandığım için kendimi çok şanslı sayıyorum.
Hepinizi...
Çok...
Çok özledim...
Selam ve dua ile
Bülent ERTEKİN