15 Temmuz...
Kanlı bir darbe...
Kardeşin kardeşe silah çektiği ve gözünü dahi kırpmadan öldürdüğü bir darbe...
Ölen 251 tane can.
Geride ise gözyaşı hüzün matem ve...
Aradan geçen günlerin sonunda bu tuzağa ve oyunun içinde olanların yakalama ve yakalatma süreci.
İhbar üzerine ihbar(lar).
Kimi gerçekten fetöcü...
Kimisi de kin ve nefretin altına imza atılmadan yapılan asılsız ihbar(ların) günah keçileri.
Dostlarım...
Arkadaşlarım...
Kardeşlerim,
"Ne diyorsun bilader" diyebilirler. İhbarların asılsız çıkmaları sonucunda, devlet malumunuzdur ihbar edenin ihbar mektubunun altına imzasını ve adını soyadını istedi. Bu bir vaka bir hakikat. Kimse bu hakikati değiştiremez. Tabii ki bu sürecin ilk günlerinde birçok insan bu namussuz ve haysiyetsizlerin yüzünden ailecek, çoluk çocuk- zor demek çok hafif kalacak bir ifade- müthiş derecede zorluklar içerisinde haklarında verilecek kararları beklediler.
"Suçsuzum. Biliyorum ki devletim yapacak olduğu âdil bir mahkemede, masumiyetimi tescil edecek ve HAKKIMI , HAKKIM OLANI BANA TEKRAR İÂDE EDECEK" diyen kılcal damarlarına kadar bildiğimiz nice can dostlarımız oldu.
Hiçbiri, bu bayrağa, bu topraklara, bu vatana küsmedi.
Bunun bir yanlışlık, büyük bir hata olduğunu ifade eden Türkiye Gazetesi yazarı Fuat Uğur 13 Temmuz yazısının bir bölümünde:
"...
FETÖ örgütü mensupları ile bir şekilde aynı ortamda ya da sendikada, dernekte bulunmuş ama o hain kodların işlemediği insanların, örgüt mensuplarının FETÖ ile bağlantılı olmayan aile fertlerinin mağdur edilmemesi gerekiyordu.." ifadesini kullanıyor.
Sonuçta, yıllar süren mahkemelerin ve duruşmaların neticesinde hakim ve savcılar SUÇSUZSUN!!! SUÇSUZDUR!!! kararı ile hakkı olanın hakkını iâde ettiler.
Bitti mi?
Hayır.
İşte asıl problem bu dakikadan sonra başladı.
Zira SUÇSUZSUN! denilen bu masumlar, görevlerinden alındıkları günkü pozisyonlarına iade edilmediler. Genel müdür yardımcısı olan bir mağdur, aynı dairede bir memur gibi çalıştırılmaya başlandı.
Duruşmalara giriyorsunuz, bir iftiraya kurban gidiyorsunuz süren mahkemeler ve neticede, GÖREVE İADE.
Sahi, memurlar kanununda görevden alınan memurların mahkeme berat hükmü verdikten sonraki göreve iâde ve makamı nasıldır yâda nasıl olmalıdır.
"...
Buna göre görevden uzaklaştırılan memur kadrosundan ayrılmamakta, sadece yürüttüğü görevlerden uzak kalmaktadır. Bu nedenle göreve iade edilen memurlar için atama onayı alınmaması gerektiğini, göreve başlatma işleminin yeterli olacağını yada kısaca
"İÂDE EDİLEN MEMUR AYNI YERİNE İADE EDİLİR.
Eğer güvenlik konusunda çok hassas bir yerde ise idarenin takdir yetkisi vardır. Bu takdir yetkisini yine kurumunda eş değer bir göreve atamak suretiyle yapar." der.
Peki hâlâ eski görevlerine suçsuzlukları, masumiyetleri bizzat hâkim ve savcılar tarafından tescil edilenlere bu nasıl bir cezadır.
Oysa 27 Ağustos 2021 Hürriyet Gazetesi nde
"KUMAŞTAN ÇIKTI KRİTİK GÖREV ALDI"
haberini okuyunca demekki oluyormuş dedim.
Haberde:
FETÖ’nün Balyoz kumpasında yargılanıp aklanan Nail İlbey, terfi etti ve Tuğgeneral rütbesi ile Jandarma Genel Komutanlığı Terörle Mücadele Daire Başkanı oldu.
Tebrikler!!!
Tebrikler!!!
Demek ki oluyormuş.
Yaşananlara bakarak anlatmak istediğimi aslında 15 Temmuz günü köşesinde ki makalesinin bir paragrafında dile getiren Yücel Koç
" Liste uzayıp gidiyor.
Kurunun yanında yaş da yanmış, bunu düzeltin” deseler neyse de…" diyerek nezih bir şekilde ifade etmiş.
Haaaa bir de bunu ranta dönüştüren bizim mahallenin avukatları var, biliyormuydunuz?
Yaaaa.
Bakın...
bakın...
Araştırıyorum.
Bugüne kadar yazıldı mı bilmiyorum.
Yazacağım inşaallah.
Son sözler,
Âdalet mülkün temelidir.
Nokta.