Bir önceki yazımızda Diyanetin gençlik üzerine almış olduğu bir kararından dolayı tebrik etmiş bizde şahsi kanaat ve endişelerimizi belirtmiş idik. Bugün ise RİSALE-İ NURUN GENÇLİĞE BAKIŞINI gene Risale-i Nurdan alıntılar ile KISMEN yazacağız.
Devletler ve toplum, geleceğini emânet edeceği gençleri her ne olursa olsun dikkate almak zorundadır. Onların gençlikten gelen hissiyâtlarının ve taşkınlıklarının önünü alabilecek çareleri onlara sunabilmeliyiz. Onların fıtratlarına derc edilen gayr-ı mütenâhî istidadları, hevâdan hüdâya sevk edecek suyu vermemiz gerekiyor. Hayırlı işlerde onları istihdâm etmek, teşvik etmek, istidadlarına ve ilgi alanlarına uygun faaliyetlerde onlara yol göstermek gerekiyor.
Gençler bu ahirzaman fitnesinin potansiyel hedefi durumundadır. Hem dünyaları, hem de ahiretleri tehlikededir. Potansiyel istidadlarını nefsî ve hevesî malayâniyatlarda geçirebiliyorlar. Ahirzaman gençlerine el atmak ve onlardaki potansiyel enerjiyi hayırlı hizmetlerde kullanmak yetişkinlere ve işin ehli eğitimcilere düşmektedir.
Üzülerek ifade ediyoruz ki, gençlerimizin aldıkları eğitim ne yazık tek taraflı, materyalist bir felsefeden oluşmaktadır. Mâneviyatı noksan, sadece fennî bilgilerle aklına hitap edilen gençlerin, kalbî ihtiyacı olan mânevî eğitim verilmemektedir.
Hâlbuki Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Risale-i Nur Külliyatında “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakîkat tecellî eder. O iki cenâh ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.”1 Münâzarât, s: 86.
İşte böyle bir eğitim modeline geçilmeden talebenin himmetinin pervaz etmesi çok müşküldür. Elbette ki bütün bütün ümitsiz değiliz. Risâle-i Nur’un üniversite talebeleri ve mânevî medresettüzzehra hizmetleri maddî ve mânevî olarak gençlerimizin bir kısmına hitap etmektedir.
“Gençlik gidecek. Sefâhette gitmişse, hem dünyada, hem âhirette binler belâ ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle sû-i isti’mâl ile, isrâfât ile gelen evhamlı hastalıkla hastahânelere veya taşkınlıklarıyla hapishânelere veya sefâlethanelere veya mânevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz, hastahânelerden ve hapishânelerden ve kabristanlardan sorunuz”(2 Sözler. s.147)
der asrın müceddidi Bediüzzaman Hazretleri.
Ey Risale-i Nur! Seni anlayarak okuyan şahıslar ve asrî gençler de terbiye-i Muhammediyeye (asm) giriyorlar.
Ey genç kardeşlerim, “medar-ı ezvak olan gençlik gidiyor; menşe-i ahzân olan ihtiyarlık, yerine geliyor. Ve gayet parlak ve nurânî hayat gidiyor; zâhirî karanlıklı, dehşetli ölüm, yerine gelmeye hazırlanıyor.”(3 Lem’alar, s: 231
Öyleyse gençlerimiz “Şirin güzel gençlik nimetine istikametle ve taâtle şükretse; hem ziyâdeleşir, hem bâkîleşir, hem lezzetlenir. Yoksa hem belâlı olur, hem 0gamlı, kâbuslu birer rüya olur. Hem akrabasına ve vatanına ve milletine muzır bir serseri hükmüne geçirmeğe sebebiyet verir.”(4 Gençlik Rehberi, s 43)
Ey anneler ve babalar! Dikkatli olunuz. Şefkatinizi yanlış yolda kullanmayınız. Evlâdlarınızı terbiye-i İslâmiye dairesinde yetiştiriniz. Âhirette şefaatçi yerine dâvâcı olmasınlar. Yoksa şiddetli mes’ul olunur. “Oğlum paşa olsun”(5 Lem’alar, s: 200)
deyip onu hayat-ı dünyeviyeye sevk etmenin neticesinde hayat-ı ebediyesinin tehlikeye girdiği düşünülmelidir. Evlâtlarımızı dünya hapsinden kurtarmaya çalışırken, cehennem hapsine düşme ihtimalini nazara almamak olur mu?
Yoksa o evlâtlar “Dünyada da terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, vâlidesinin hârika şefkatının hakkına karşı lâyıkıyla mukâbele edemez, belki de çok kusur eder.”(6 Lem’alar, s: 20)
Ey siz genç kardeşlerimiz! Sizlere hitab ediyoruz. Zamanın sûrî zevkleri karşısında aldanmayalım. Nefsânî arzularla yaşamayı şiâr edinenlerin zebunu olmayalım. Ahlâkımızı Kur’ân nuruyla zînetlendirip istikametimizi düzeltelim. Allah’a hadsiz şükürler olsun, namus-u ismetimizi, şeref-ü haysiyetimizi, tek kelime ile iffetimizi muhafaza yollarını bize öğreten Risale-i Nur’umuz ve sevgili Üstadımız var; onu bilelim ve Risâle-i Nur’a sarılalım. Ahlâk yıkıcı neşriyatı ve ifsâd edici âletleri takib edeceğimize, iki dünyanın saâdetini kazandıran Kur’ân’ın nurlu derslerini okuyalım, nurundan nur alalım, o nur ile tefeyyüz edelim. Ulvî hislerimizi rencide eden, bizi menfî propagandalarla baştan çıkarmak isteyen fitne ve fesadçıların yaygaralarına kulak vermeyelim. Gençlik ve güzelliğimizi âdâb-ı Kur’âniye zînetiyle zînetlendirelim. Hazret-i Peygamberimizin (asm) izinden gidip, o pâk ve edebli Peygamberimizin (asm) Sünnet-i Seniyyesine tam uyalım ki, âhirette bize şefâatçi olsun.
Bülent Ertekin