Hiç aklınıza geldi mi?
Sordunuz mu bu soruyu?
Sorsa idiniz acaba ne cevap verir yada verebilirdiniz?
Oysa yıllar önce Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri talebelerine bu soruyu sorar ve müthiş cevaplar Ali.
O gün verilen o cevaplar acaba bugün rahmeti Rahman iltica eden Enes kardeşimiz içinde düşünebilir miyiz?
Risale-i Nur Külliyatından “Nur’un İlk Kapısı” isimli eserde Van'daki Molla Resül’ün el yazısı bulunmaktadır. Burdur'dan önce Van’da yazılmaya başlanan bu eser daha sonra Burdur’da tamamlanmıştır.
Bir gün Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Van'da Nurşin camiinde nasihatlerde bulunurken, cemaate anlatacağı konuya dikkat çekmek için Molla Resul’e hitap ederek:
“Kardeşim, size günahkâr bir genç teslim edilse, bütün imkân sizin elinizde olsa, ‘Bunu ıslah ve terbiye edin’ denilse, siz ne kadar uğraşsanız genç namaz kılmasa, oruç tutmasa, şer’î kuralları uygulamasa, ne yaparsınız?” diye sorar..
Orada bulunan âlim ve fazıl zatlar:
“Seyda! Vallahi bu feraizi yerine getirmezse biz önce tehdit ederiz, olmazsa döveriz. Daha da olmazsa o genci hapsederiz. Çünkü şeriat buna izin vermiştir” derler.
Üstad onlara hitaben: “Kardeşlerim! İşte burada benim fikirlerimle sizinki uyuşmuyor” dedi.
Orada bulunanlar: “Peki, siz ne yapardınız?” diye sordular.
Üstad şu cevabı verdi;
”O gence önce iyilikle söylerim. Sonra, ‘Farzları yaparsan seni hediyeyle taltif ederim’ derim.
Yine yapmazsa, bir tarafa çekilip ağlayarak, ‘Ya Rabb, bu genci yakma, merhamet et! Çünkü ıslah etmek Senin elindedir!’ diye yalvarırım.
Sizinki neye benziyor biliyor musunuz? Arkadaşınızla harbe gittiniz. Arkadaşınız kaza eseri düşmana esir düştü. Onu kurtarmaya çalışmayıp ‘İyi oldu, yakalanmasaydı’ demeye benzer.
Veya gezmeye çıktınız. Arkadaşınız suya veya bataklığa düştü. Elinden tutup çıkartır mısınız, yoksa bir tekme de siz atıp ‘İyi oldu, düşmeseydin’ mi dersiniz?
İşte, mühim olan onu Cehennemden ve bataklıktan kurtarmaktır.
Kurtaramazsanız, hem dünyası yıkılacak, hem Cehenneme yollanacak.”
(Bkz. Molla Resul, Üstadın Van talebelerinden)
Şimdi bir kez daha bu soruyu nefsimize soralım mı?
Selâm ve dua ile.
Bülent Ertekin