Geçen haftaların bana göre en önemli konularından bir tanesi Milli Eğitim Bakanlığının 6 Şubat 2019 tarihi itibariyle tüm il Milli Eğitim Müdürlüklerine yoga yapılması yönünde bir yazı göndermesi idi.
Gönderilen yazının hemen akabinde dini dernek ve vakıfların 'tepkisi' üzerine giden yazının iptal edildiği bilgisi başına yansıdı.
Aksiyon filmlerini aratmayacak hızlılıkta gelişen olayları birçok gazete ve usta kalemşörleri konuyu köşelerine taşıdılar. Bunlardan bir tanesi de Hayrettin KARAMAN hocanın makalesi idi. Hayrettin KARAMAN hocanın makalesi tamda bizim inanç dünyamızın gerektirdiklerini yerine getiren bir makale idi. Hocamız yazısında;
"Yoga bizim dinimize ve kültürümüze yabancı olan, Hindistan ve Uzak Doğu kültürüne ait olup son yıllarda bir moda gibi dünyaya yayılan bir rahatlama ve stres atma aracı, bir eksersizdir; üstelik masum da değildir, birçok yerde bir dinin misyonerlik aracı olarak kullanılmaktadır."
(A.g.g 17 Şubat 2019)
Kafamın al(a)madığı ve ondan bir adım ötesi devasa Milli Eğitim nasıl oluyordu da böyle kökü ve mazisi ve günümüz dünyasında yapmış olduğu şaibeli, tıpkı hocanın dediği gibi MİSYONERLİK ARACI olarak kullanılan, masum olmayan bir olayı ÇOCUKLARIMIZI, adeta
ZEHİRLEMEK İÇİN KENDİ ELİMİZ İLE EĞİTİMİN İÇİNE ALIYOR OLMASI İDİ.
Sonra şöyle bir düşündüm. Adı milli olan bir kurumun geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızı zehirleme hadisesi kararı yalnız başına alınacak bir karar olmaması gerekir. Zira yıllardır Milli Eğitimin arkasında GÖLGE BİR BAKANLIK ve o bakanlığın DIŞARDAN ATANANLARI konuşulur.
Konuşulur konuşulmasına da bir türlü netice vermez. Hatta her milli Eğitim Bakanının arandığı gün bu soru yeni Milli Eğitim Bakanına sorulur.
Kim bu GÖLGE BAKANLIK?
Kimler DIŞARDAN ATANANLAR?
derseniz.
FULBRİGHT!!!!
O ne yaaaaaaaa!
Zannetmeyin ki araya reklam koyduk.
Yok yok hayretimden bende ilk duyduğumda aynı tepkiyi vermiştim. Lâkin bir gerçek. Görmezden gelinemeyecek kadar önemli bir gerçek, hakikat.
27 Aralık 1949’da Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkında Antlaşma imzalandı. Bu antlaşma, ABD’nin eğitime önce ortak edilmesini, sonra da belirleyici olmasını sağlayacak bir antlaşmaydı.
Antlaşma 15 maddeden ve 8 üyeden teşekkül ediyor. Üyelerin dördü Türk, 4’ü de ABD vatandaşından meydana geliyordu. Komisyonun 5. maddesi bunu gayet açık bir şekilde izah ediyor.
Komisyon, dördü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dördü Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olmak üzere sekiz azadan müteşekkil bulunacaktır. Bunlara ilâveten Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye’deki diplomatik heyetinin başı (ki aşağıda «Misyon Şefi» ismiyle anılacaktır). Komisyonun fahrî başkanı olacaktır. Misyon Şefi komisyonda reylerin tesavisi halinde katî reyi verecek ve komisyon başkanını tâyin edecektir. Başkan, komisyonun fiili âzası sıfatiyle rey hakkını haiz bulunacaktır. Misyon Şefi, en az ikisi Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye’deki hariciye teşkilâtının muvazzaf memurlarından olmak üzere, komisyondaki Birleşik Devletler vatandaşlarını tâyin ve tebdil etmek salâhiyetini haiz olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti komisyondaki Türkiye vatandaşlarını tâyin ve tebdil salâhiyetini haiz bulunacaktır.
....
şeklinde devam ediyor. Merak edenler resmi gazetede çıkan yasayı internet sitelerinden sahici olmasa da (!) ÇAKMA GOOGEL AMCA dan okuyabilirler .
Komisyonun amacına gelince.
ABD, Türkiye’de yerleştikçe ve denetimi ele geçirdikçe kendi ideolojisini benimsemiş, ABD’nin çıkarlarını kendi çıkarları gibi özümsemiş ve ileride Türkiye’de önemli görevlere gelme olasılığı yüksek gençleri ‘yetiştirmek’ olarak diyebiliriz.
Bu gaye ve amaçlar doğrultusunda olan ÇAKALLARIN acaba Milli Eğitimi boş ve tamamen bizim, bizim olan, bizden olanlara bırakırlar mı?
Hayır!!!!
Bırakmıyorlar, bırakmayacaklarda.
Allah'tan şu STK’lar, vatanperverler, milliyetçi ve mukaddesatçı vatan evlatları seslerini çıkardılar da ne idüğü belirsiz bir eğitimi, eğitim kisvesi altında "ABD’nin çıkarlarını kendi çıkarları gibi özümsemiş ve ileride Türkiye’de önemli görevlere gelme olasılığı yüksek gençleri ‘yetiştirmek’ " olan misyonerlerin emeklerini kursaklarında bıraktı.
Sahi "yok böyle bir şey" denilen bu GÖLGE BAKANLIK FULBRİGHT VARMI? YOKSA YOKMU?
Varsa ne iş yapar?
Milli Eğitim kurumlarında bu adamların ne işleri var?
Daha önceleri hangi eğitim ile alakalı işlerin altına imza attılar?
Bu sistem içerisinde maddi ve manevi olarak destek alan bürokratlar var mı?
Varsa da kim ya da kimler?
Kafam iyice karıştı.(!)
Eğitim camiasından birileri inşaallah bizi aydınlatıcı bilgiler aktarır.
Ne diyelim?
Görelim Mevla neyler.
Neylerse elbette güzel eyler.
Selâm ve dua ile
Bülent ERTEKİN