Kelimeler yetmiyor...
Ne söylesem...
Ne yazsam...
Aşağı tükürsen sakal...
Yukarı tükürsen bıyık...
Şeyini şey ettiğimin şeyini" diyorum Abi;
O şey ne? diyorlar(!)
Boşlukları siz doldurun diye yazıyorum gene de olmuyor. Zorluyorlar(!) anlıyacağınız.
Ben de bir insanım. Duygularım, hislerim, heyecanlarım, kırgınlıklarım, hüzünlerim oluyor. Kızgınlığım ise ...
İşte o frenlerin patladığı zamanlarda dilimin de, kalemimin de devreleri yanıyor.
Bu köşede zaman zaman yazının muhtevasına göre poşetlik(!) ifadeler kullandım. Tabiiki sitenin editörlerinden de anında "ABİ AYIP AYIP" gibi ifadelerle KIRMIZI KARTI(!) YİYİYORUZ.
Hiç üşenmedim, "sadece ben mi yazıyorum, yazıyorsam gerçekten de bundan sonra dikkat etmem gerekir" diye düşünmeye başladığımda tevafuk ya arka arkaya bana göre abilerimiz olan bu sektörün duayenlerinin de kelimelerin yetersiz kaldığı noktada bu ifadeleri kullandıklarını okudum.
İşte size misalleri:
Vefa yok..
Ne var?.
Yabancı hayranlığı ve yabancı YAVŞAKLIĞI...
(H.Uluc. 15 Ekim 2020)
..............
Çoğu, "küçülürsek" daha rahat gireriz sandı ve Kürt milliyetçilerini var gücüyle desteklemeye koyuldu.
Çoğu Amerika'ya ve Avrupa'ya DOMALDI.
(12 Ekim 2029 Engin ARDIÇ)
.............
Yakan PKK, "devlet yaptı" diyen HDP ve bunu haber diye veren Cumhuriyet ile Birgün. Demirin tuncuna, insanın ...UNA kalmışız gerçekten!
(12 Ekim2020 Hilal KAPLAN)
............
Yetti mi...
İknâ oldunuz mu?
Durun henüz "tamam bilader, tamam" demeden asıl makaleye gelelim.
Yıllar önce Can Yücel, bir gazetedeki bir yazısında “göt” kelimesini kullanır. Onu tanıyanlar, şiirlerini okuyanlar bilir, bu kelime sıradandır onun şiirleri, sözleri içinde. Kullandığı bu kelimeye ilişkin Can Yücel’e bir dava açılır. Sebebi: Açık seçik “göt” kelimesini kullanmasıdır.
Burada Can Yücel durumu küfürle mi anlatmak istemiş onu bilemiyorum. Lâkin kendi savunması olan “valla hakim bey bizim köyde göte göt derler de ondan” sözünün öncesinde mahkemede şu fıkrayı anlatır.
Bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabalı doktora getirir hastayı. Koca devletin koca doktoruna. Doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere. Köylüler tabi ‘tamam doktor bey’ diyip köye giderler. Köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez. Bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. Hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir. Bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. Ne cürettir ki doktoru arayacak bi köylü. Neyse durumun vehameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. Bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, “biz ne yapacağımızı bilemedik dohtor bey” der. Karşıdan doktor bir şeyler söyler, muhtar arkasına döner ve doktorun dediklerini köylülere söyler: “makattan verin dedi dohtor” der.
Yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar, ama makat ne bilen yoktur yine. Hasta ise gitti gidecek, ateşler içinde kıvranıyordur baya.
İhtiyar meclisi toplanır, son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir. Yine kimse aramak istemez doktoru. Nihayetinde yine biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bi yandan söylenmektedir: “çok kızacak dohtor çok!” diye.
Sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor birşeyler söyler yine. Telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner:
“çok kızacak demiştim; götüne sokun dedi.” der.
Aslında köylüler şu noktada dahi cevabı anlamamış durumdadır. En baştan doktor göte ‘’göt’’ deseydi, oluşan bu vahim durum oluşmayacak, hasta tedavi edilebilecekti.
Mahkemeye dönecek olursak, Can Yücel önce bu fıkrayı anlatır, sonra sözünü sözler: “Valla hakim bey bizim köyde göte göt derler de ondan”. Varın siz yorumlayın nasıl bir savunma olduğunu.(1)
Şimdi ben ne diyeyim ki?
Abiler gene kızacak ama bu sefer ben söylemiyor, yazmıyorum. Desenize POŞETLİK BİR MAKALE(!) oldu. Ne diyelim. Hayırlısı olsun.
Selam ve dua ile.