Hakkınızı helal edin.
Başlık "biraz abes kaçmış" diyebilirsiniz lâkin emin olun böyle karaktersiz, şahsiyetsiz ve insanlıktan nasibini almamış olan bu türler için söylenecek çok güzel sözlerden(!) sadece birisini belki de en hafifini kullandım, dedim ya hakkınızı helâl edin.
Her ne olursa olsun bu piç kurularının yaptıkları bütün kötülükler Melih Altınok'unda dediği gibi
"Kaldı ki, değil bir piç kurusunun, orduların bile gücü yetmez iyiliği öldürmeye. Ne badireler atlattı, eğer bu mümkün olsaydı bugüne kadar yaşar mıydı?"
Elbette hiç bir şey iyiliği ve iyi insanların iyiliklerini öldürmeye yetmez yetmeyecektir de.
Bir kaç gün önce İzmir'de akşam mesaisini bitirmiş evine giden bir taksi şoförü yolda üşümesin diye insan müsveddesi birini arabaya alıyor. Lâkin dedik ya piç kurusu bu iyiliğin karşılığında şoför arkadaşı kahpece arkadan vuruyor ve öldürüyor. İş bu kadarla da kalsa, kalmıyor işte bu piç kurusu birde " Herkese güvenmiyeceksin" diye kendince filozafça laf ediyor.
Yapılan iyilikler ile çok şey anlatılır. Lâkin çok yakın bir dostumun anlatmış olduğu aşağıda okuyacağınız hikaye yakın zamanda cereyan bu üzücü olaydan sonra beni çok düşündürdü ve hayatımın bir parçası hâline getirdi.
Anlatılan o hikaye;
Sıcak bir yaz günüydü. Devesinin üzerine binmiş, ıssız çöllerde yolculuk yapmakta olan bir bedevi, yorulunca biraz oturup dinlenmeye karar verdi. Uzaktan güçlükle yürüyen, dudakları susuzluktan kurumuş bir adam yanına çıka geldi.
Adam bedeviyi görünce hemen: “Su!..” dedi.
Çok yorulmuş ve çok susuz kalmış olacak ki adam acele edercesine: “Ne olur biraz su!..” dedi.
Susuzluktan mecâli kalmayan, hararetten dudakları çatlamış adam, hâl ve tavırlarıyla durumun ciddiyetini göstermek istercesine davranışlar sergilemeye başladı. Kendisine acındırarak, vaziyetinin kötü olduğunu anlatmaya çalıştı ve zor hareket eden diliyle tekrar şöyle söylendi:
“Uzun süredir yollardayım; çok ama çok susadım. Ne olur biraz su!..”
Bedevi, adamın haline baktı ve acıdı. Çölde yolculuk esnasında kendisinin de en büyük ihtiyacı olan su kabını derhal devesinden alıp o adama uzattı. Adam suyu içince gözü açıldı, dinçleşip kendine geldi. Fakat tam o sırada, beklenmedik bir harekette bulundu. Birden, âni bir hareketle bedeviyi itti ve yere düşürdü. Sonrada devenin üzerine atlayıp kaçmaya başladı.
Bedevi neye uğradığını şaşırmıştı. Bu adamın yaptığına ne demeliydi? İyilik yaptığı adamdan kötülük görmüştü. Telaş ve heyecan içerisinde, şaşkın bir vaziyette donup kaldı. Ne yapacağını bilemedi? Hırsızın arkasından hayretle ve şaşırmış bir vaziyette bakarken birden aklına hırsızın peşini takip etme düşüncesi geldi. Adamın peşinden koşmaya başladı. Fakat ne çare?
Hırsız deveyi koşturarak uzaklaşıp gitmişti. Aralarındaki mesafe bir hayli açılmıştı. Hava da çok sıcaktı. Ona yetişmesi mümkün değildi.
Bedevi, ona ulaşmaktan ümidini kesince arkasından şöyle seslenmeye başladı: “Dur!.. Bir dakika dur!..” Bir çift sözüm var sana!..”
Adam bedevinin sesini işitiyordu. Fakat hiç aldırış etmiyordu. Üstelik deveyi daha süratlendirerek yoluna devam ediyordu.
KİMSELERE ANLATMA!
Çaresiz kalan bedevi, adamın arkasından hem koşturuyor hem de sesleniyordu:
“Ey hırsız, tamam!.. Deveyi al git, ama sakın bu olayı kimselere anlatma!..”
Hırsız bir an duraksar gibi oldu. Çünkü bedevinin bu isteği tuhafına gitmişti. Kendi kendine “Acaba yanlış mı duyuyorum?” dedi. Kulağına gelen sesi iyice dinledi. Ses ve söz aynıydı:
“Ey hırsız!.. Tamam!.. Deveyi al git, ama sakın bu olayı kimselere anlatma!..”
Bu ne demekti? Bedevi niçin “Kimselere anlatma!” diye sesleniyordu?
Bu isteği tuhaf bulan hırsız, devenin süratini kesti. Hafif durur gibi yaptı: Bedevinin kendisine sesini duyacak kadar yaklaştığını görünce ona:
– Niçin kimseye anlatmayayım? diye sordu.
Bedevi ona insanlık adına bir ders vermek isteyerek şöyle dedi:
“– Eğer sen bu hadiseyi insanlara anlatırsan, bu yaptığın yanlış hareket her yere yayılır. İnsanlarda iyilik yapma, yardım etme duyguları körelir.(1)
Evet, hikaye burada biter. Lâkin bitmeyen tek hazine iyilik ve yapılan yapılacak olan iyiliklerdir.
Sakın ola ki; kötülüğü ifşa etme!.. İnsanlar arasında yayma!..”
(1)Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 281, Temmuz 2009