İnsanın kendine değer vermesi anlaşıldığı, sevildiği, başkaları tarafından kabul edilip değer verildiği, sayıldığı, kabul gördüğü zaman oluşur. Aksi takdirde hayal kırıklığı, acı, üzüntü, endişe, kaygı haliyle öfke birikir. Böylelikle öz değerimiz sarsılır. Kendimizi bağırmayla, saldırmayla, kavgayla savunmaya alır ya da suskunluğu tercih ederiz. Andaki yaşanan güzellikleri de göremeyiz.
Öz değerimizin olması geleceğe dair planlarımızı, hayallerimizi, hayattan beklentilerimizi oluşturur. Bu hal ise öncelikle kendimizle ve birebir iletişim kurduğumuzu kişilerle daha uyumlu beraberliklerin oluşmasına sebeptir.
Sevilmek, takdir edilmek, anlaşılmak, özgürlüğümüzü hayatın her alanında hissetmek, varlığımızın kabul edilmesi bize umut ve ümit olur. Bizim yaşam enerjimizi oluşturur. Yargılanmadan dinlendiğimizde kendimizi değerli görürüz. Böylelikle kendimize olan güvenimiz artar.
Kendimize güvenin artması ile etrafımızdaki kişilere de güvenimiz artar. Aksi takdirde kendi egomuzun kurbanı olur hayatı çekilmez kılarız. Tek doğruların kendi söylemlerimiz olduğunu kabul ederiz. Böylelikle etrafımızdaki sevdiklerimizin bizden tek tek ayrılmasına da sebep olabiliriz.
Kendimize öz saygımızın olması duruşumuzla, davranışımızla, yüz hatlarımızla, iletişim şeklimizle kendini belli eder. Karşımızdakini yargılamadan, peşin hüküm vermeden, savunmaya geçmeden merakla dinlememiz, anlamanın ve anlaşılmanın, kabul etmenin ve kabul edilmenin gereğidir. Aksi takdirde her zaman savunma içinde oluruz. Kendimizi, fikirlerimizi koruma altına alma gereğini duyabiliriz.
Kendimizle ve başkalarıyla devamlı savaş halinde oluşumuz güzellikleri görmekten, fikirlere açılmaktan, derin vadilere dalmaktan, hayal dünyamızı genişletmekten bizi engeller. Böylelikle yaşam enerjimizi düşürürüz. Şuana kadar doğru bildiğimiz her şey problem yumağı halinde olup, tuttuğumuz dalı elimizde hissedebiliriz.
İçine doğduğumuz ailemizle, içinde büyüdüğümüz toplumumuzla, birebir iletişim içinde olduğumuz kişilerle, okuyarak- duyarak ve görerek hayal dünyamızı genişlettiğimiz medya ağıyla hayat algılarımız oluşur. Kendimizi doğru ifade etmemiz de ailemizden aldığımız değerlerle dengelenir. Gelişimimiz için ailemiz bu denli önemlidir.
Dengeli hayat, vasatta kalma isteğimizledir. İfrat ve tefrit kavramları, hayatımızın her alanında sorundur. İnişleri ve çıkışları yüksek yaşamamız, kavgacı ve şiddete meyilli halimizin belirtisidir. Barış, birlik, beraberlik, mutluluk ancak sakinliğin habercisidir. Sükûnet halimiz ise huzurlu olmamızı, yaşadıklarımıza güzel bakmamızı sağlar.
Demem o ki “böyle gelmiş, böyle gider” keskin söylemlerinin ötesi “böyle gelmiş ama böyle gitmemeli” olmalıdır. Değer vermeli, saygı duymalı, güvenmeliyiz. Olmuyorsa değişmeli, geçinmeye gönlümüz olmalı, boşu doldurmalı, veren el olmalı, hayırda ve güzellikte yarışmalıyız. Karşılığını beklemeden sevmeli, sevindirmeliyiz. Görmemezlikten gelmeli, yeni sayfa açıp daha iyisini yapma gayreti içine girmeliyiz.
Geçmişimize, içinde yaşadığımız aileye, anne babamıza, toplumumuza, kültürümüze, şartlarımıza kızmayı bırakmalı, elimizdekileri görmeli, “un-yağ-şeker” varsa helva yapmayı bilmeliyiz. Şikayet makamından kurtulmalı, anlamaya çalışmalıyız. Anlamadığımız müddetçe anlaşılamayacağımızı bilmeliyiz.
Her birimiz öyle ya da böyle bir şekilde kendimizi kader mahkumu gibi görüp, değer verilmemiş, saygı duyulmamış hissedebiliriz. Hakkımızın yendiğini, yaptıklarımızın görülmediğini düşünebiliriz. Bazen pireye kızıp, koca yorganı bile yakmış olabiliriz. Lakin can bedendeyken bu tersliği görüp, geri dönüşüm yapmayı, kırdığımız gönülleri tamir etmeyi bilmeliyiz.
Unutmamalıyız dostlar! Yaşanacak başka bir dünya, girecek başka bir beden, gidecek başka bir yer yok! Ya bu deveyi güdecek ya bu deveyi güdeceğiz. Bu diyardan başka diyar yok...
Ves-Selam