9 Haziran 2006 Cuma.
Rahmetli şairimiz Mehmet Ergönül'den dinledim:
Elazığ -Ağın'ın Beyelması köyünden Saim Cumurcu, yıllar önce İstanbul'da Anadolu yakasında PTT'de çalışıyor.
Posta müvezzii (dağıtıcı)... Kanlıca semtinde görevli.
Aynı bölgede Erzincanlı emekli bir paşa da oturuyor. Saim Cumurcu'yu çok seviyor.
Mektup, evrak, öteberi getirdiğinde hemen kapıdan göndermiyor. Mutlaka içeri alıyor, kahve ikram ediyor, muhabbet kaynatıyorlar.
Bir gün Saim Efendi işi seziyor, yazısından tanıyor çünkü. Meğer, Paşa PTT' ye gidip kendisine mektup atıyormuş ki, Saim Efendi getirsin de sohbet fırsatı yakalasınlar.
Bir, üç, beş derken Saim Cumurcu susamıyor artık, Paşa'ya bunun sebebini soruyor. Paşa diyor ki:
"--Ne yapayım evlâdım? Okullarda okudum, nice görevler ifa ettim ama her yerde sohbet ehli bulunmuyor.
Baştan aşağı Anadolu tütüyorsun, buram buram toprak kokuyorsun. Şu mahcup asaletli bakışların bana çocukluğumu hatırlatıyor.
İhtiyar gönlüm sende dinleniyor.Yolunu bekliyorum ki, iki tatlı söz havalandıralım... "
Hem de öyledir, insan insanı nakışlar...
"İnsan insanın rengine bürünür", insan insanın şifası olur.
Rabbim bizleri, hepimizi bir birimizi nakış gibi işleyen, rengine bürünen büründüren dostlardan eylesin. Buna her zamankinden daha da muhtacız. (Alıntı)
Sizin de ihtiyar gönlünüz bir dostta dinleniyor ise yolunu beklleyin. Bekleyin ki yüreğinizi, yüreğimizi iki güzel tatlı söz ile buharlandıralım.