Allah Rasulü'nün bir savaş sonrası söylediği rivâyet edilen: “Şimdi küçük cihattan büyük cihada nefis ile cenge dönüyoruz!” (bkz. Süyûtî, II, 73; Münâvî, Feyzü'l-kadîr şerhu'l-câmii's-sağîr, Beyrut 1994, III, 141/2873; Ali el-Müttakî, IV, 430/11260.)
Evet çağımızın en büyük cihadı nefis ile, nefislerimiz ile yaptığımız veya yapmaya çalıştığımız mücadele olsa gerek.
O nefis neler istemiyordu ki;
Makam...
Mevki...
Para...
Şan...
Şöhret...
Kariyer...
Eskiden cihad, meydanlarda küffara, düşmana karşı yapılır ve bunun karşılığı olarak şehit veya gazi unvanı ile taçlanır iken, şimdi...
Günümüze gelince; âdeta bir gayya kuyusuna düşmüş, düşmüş olduğumuz çukurda nefsimizin esiri olan malzemeleri amalar, lâkinler ile müdafaa eder olduk.
Dava...
Davamız!!! diye bir ömür zindanlarda ömür tüketen, mübarek, mukaddes, muazzez abilerimize gıbta ile yâd eder onlar gibi olmak için âdeta nefsimizi kırbaçlar, arzularımızı ayaklar altına alırdık.
Ya şimdi?
Sohbete gelen dostlarımızı âdeta mum ile arar olduk.
Bahanelere, mazaretlere sığınmayan o mangal yürekli abilerimizin dava ve hizmet bayrağını teslim alan biz, kardeşleri bugün, yan yattım çamura battım, başım ağrıyor, nasırım tuttu, araç yok, arayan yooook soran yok gibi akla ziyan mazaretler ile MEDRESE-İ YUSUFİYELERİ öksüz, yalnız bırakıyor olduk.
Dava bitti mi?
İman ve Kur'an davası ve hizmeti, "yorulduk dostlar biraz mola verelim" mi dedi?
Ne oldu sizlere dostlar, söyleyin Allah aşkına ne oldu?
Eskisinden daha zengin...
Eskisinden daha rahat...
Eskisinden daha huzurlu...
Eskisinden daha bolluk ve bereket içerisinde bir elimiz yağda bir elimizde balda bir hayat sürer iken DAVAM!!! diye haykıran Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini ne çabuk unuttunuz?
Tekrar hatırlayalım mı?
Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Van'da kaldığı senelerde sık sık ‘iki minare yüksekliğinde' diye tarif ettiği Van Kalesi'ne çıkar. Orada dik ve sarp bir yerde bulunan mağarada inzivaya çekilir.
Âlem-i İslâm'ın ihyası adına izdirap çeker. İmansızlık gayyasına yuvarlananlar için dua dua yalvarır.
Tefekkürlere dalarak ‘Kur'an'ın sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu bütün dünyaya ilan etmenin' yollarını arar.
Bazen gelecek nurlu nesilleri gözünün önüne getirir, bazen Medresetüzzehra'nın projesine odaklanır.
Yine bu düşüncelere dalmak için o kutlu mekâna hızlı adımlarla giderken ve tam mağaraya inecek iken birden ayakları kayar.
Ayağını koyacak, eliyle tutunacak bir yer bulamaz. Bir an boşlukta kalıverir. Ölümün yüzünü gösterdiği o an bile kendi canı ve hayatı aklına gelmez.
Sesinin çıktığı kadar bağırır:
"DAVAM, AH DAVAM!"
Düştüğü yer, altı metre yüksekliğinde bir kayalıktır; fakat sanki gizli bir el onu iter ve o, üç metrelik bir kavis çizerek aşağıdaki mağaranın kapısının önüne iniverir.
Şimdi!!!
Yattığınız sıcak yataklardan, ceylan derisi ile kaplı oturduğunuz pamuk gibi koltuklardan kalkma zamanınız gelmedi mi?
Elbette; eşinizi, annenizi, evladınızı, babanızı çok seviyorsunuz onlar hepim(n)izin ve başım(n)ızın tacı. Sevecek ve sevmeyede devam edeceksiniz.
Herbirimizin dava şuuru içerisinde ROL MODEL olarak kendimize aldığımız abilerin müdafaası için hapishaneye giden rahmetli Bekir Berk abi mazlum abilere;
"Sizi mi savunayım" dediğinde
Hapishanenin zor şartlarına aldırmadan.
" Sen bizi bırak abi Davamızı müdafaa et" diyen abilerin şuuruna ne zaman ereceğiz?
Pandemi bitti...
Korona gitti.
Aramıza şeytan girmemesi için "safları sıkı tutun" diyen söze karşılık ne zaman SAFLARI SIKI TUTACAĞIZ,
ne zaman MÜFRİTANE İRTİBATI sağlıyacağız?
Ben:
BURADAYIM!!!
BURADAYIZ!!!
diyen Said'leri, Mustafa'ları, Hasan'ları, Hüseyin'leri, Ahmet'leri görmek istiyoruz.
Ben BURADAYIM!!!
Siz NEREDESİNİZ???
Selâm ve dua ile…