Herkes konuştu...
Herkes bir söz söyledi, kimisi de yazdı.
Birtek o konuşmadı.
Zira, onu unutmuş idik.
Derin uykularda veya tatilde zannetmiştik. Meğerse biz uyumuşuz veya o bizi uyutmuş(!)
Ahmet Necdet Sezer,
Türk hukukçu ve devlet adamı. Türkiye'nin 14. Anayasa Mahkemesi başkanı ve 10. cumhurbaşkanı.
2000 yılında yakalandığı krizi 2001'e de taşıyan Türkiye, zor bir dönem geçirdi. Ekonomi düzeldi düzelecek derken 19 Şubat krizi patlak verdi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yaşanan tartışma, Cumhuriyet döneminin en büyük ekonomik krizini ortaya çıkardı.
Piyasalar allak bullak olurken yaklaşık 8 milyar dolarlık döviz yurtdışına çıktı. Ekonomideki sarsıntı hükümeti yeni tedbirler almaya itti.
Cumhurbaşkanı vazifesi süresince -deyim yerinde olacak ise-başını kapıdan dışarı yâni Çankaya Köşkü'nden çıkarmadan süresini tamamladı, ununu eleyip eleğini duvara astı. O günden bu güne gelinceye kadar sanki "aslan geliyor kaplan geliyor tıp" oynadı(!). Ya da ağzını bıçak açmadı.
Oysa köprünün altından çok sular aktı, akmaya da devam ediyor, edecek. Ne hikmetse eski Cumhurbaşkanlarımızdan Ahmet Necdet Sezer bu süre içerisinde;
Sel oldu, sustu...
Deprem oldu, sustu...
Seçim oldu sustu...
Referandum oldu sustu...
Darbe oldu sustu...
Ergenekon oldu sustu...
Afrin’de sustu...
Libya’da sustu.
Karadeniz'de doğalgaz bulundu sustu
Akdeniz' de, Yunan'la burun buruna gelindi sustu...
Ermeniler, Azarbeycan'a saldırdı gene sustu.
Küstah Fransa ve onun lideri âdeta posta koymaya çalıştı, o gene sustu.
Sustuda sustu(!)
Sustuda sustu(!)
Biraz Muharrem İNCE' ce oldu galiba
Oysa onun susuşu;
Dik...
Dimdik...
Kale gibi bir duruş...
Susuştu...
Susmuştu.
Ya biz unutmuş(!)...
Ya da bizi uyutmuştu(!)
Aklımıza o meşhur ve güzel söz gelmişti.
SUSKUNLUĞUM ASALETİMDENDİR!
Oysa o güne kadar ne güzeldi hayatımız.
Ne oldu ise birden bire bir paylaşım ile hayatımıza girdi. Ama ne giriş.
"12 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 97’nci yılıydı. Bu yüzden Ankara’da tüm kamu kurum ve kuruluşlarının ışıkları açıktı.”
Haydeeee!!!
Ne oldu şimdi...
Al bi kaya, nereye dayarsan daya.
Keşke susmaya, uyumaya(!), uyutmaya(!) devam etseydiniz. Hiç değilse o içine kapanmış, kendisini unutturmuş gizemli havanızı sürdürmüş olurdunuz. Hiç değilse manidar bir küslük içinde olduğunuzu düşünürdük.
Oysa anamuhalefetten gelen açıklama bile taktire şayandı.
Özgür Özel, "Siyasi çağrışımlara neden olabilecek bu tip spekülasyonlara neden olabilecek işler görevdeki hakimlerin savcıların işi değildir. Bu tweet'in; tweet'i atana, bulunduğu kuruma, demokrasiye bir katkısı yoktur." diyerek kocaman bi
alkışı haketti. Aynı ifadeleri emekli olmuş eski bir Cumhurbaşkanından da duymak isterdik.
Olmadı.
Gene olmadı.
Gene siyasi ve agresif bir hareket ile ihtilal ve ihtilalcilere alkış tutan zihniyet ile aynı safta olduğunuzu bir kez daha görmüş olduk.
Tüm bunlar olurken, yazılıp, çizilirken aklıma üniversitedeki hocamın sözü aklıma geldi.
"Uyu uyu yat büyü"
"Ali ılık süt iç"
İyi uykular...