Ülkemizde en fazla istismar edilen, sütre olarak kullanılan üç temel değer vardır. Kurumlar ve kişiler her sıkıştıklarında bu kavramları kendilerine kalkan yaparak sıyrılmaya çalışırlar. Bunlar; cumhuriyet değerleri, laiklik ve Atatürk’tür.
Bu kavram ve değerlerin dokunulmazlığı vardır dolayısı ile bunlara sarılıp, tutunduğunuzda akarsular duracaktır. Bu istismar ileri boyutlara ulaştığında ise savunulan fikir ile eylem arasında çelişkilerin olması dert değildir. Çünkü toplum olarak meselelerin arka planına vakıf olma gibi bir derdimiz olmadığı için rahat olabilirsiziniz. İdeolojik anlamda ikiye bölündüğümüz için objektif bakış açısı geliştirmemiz mümkün değildir. Konunun ne olduğu, kimin haklı kimin haksız olduğundan ziyade tutuğumuz tarafı her halükarda destekleriz. Bu konuda kamu vicdanıymış, empatiymiş, merhametmiş, adaletmiş hiç önemli değil hepsini bir kalemde silip atabiliriz.
Cumhuriyet değerlerine baktığımızda; kanun önünde herkesin eşit olduğundan, fikir ve vicdan özgürlüğüne, insan haklarından, seçme ve seçilmeye varıncaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Burada esas olan husus, bireyin; huzur, güven, özgürlük ve mutluluğudur. Hukukun üstünlüğü, demokrasi ve adalet devlet aygıtı tarafından bu korumayı sağlayan bir şemsiye olarak herkesi eşit bir şekilde kapsamaktadır veya kapsamalıdır.
Cumhuriyet değerlerini korurken insanların gelenek ve inançtan gelen değerlerini de yok sayamazsınız. İnsan sosyal bir varlık olarak hem devlet ve hem de kendi değerleri ile var olmaktadır. Bu bağları birbirinden ayırdığınızda veya koparmaya çalıştığınızda sorunlar uç vermektedir. Birey, başkalarının mahrem alanına kadar özgür olmalı ve kanunlar ile sınırlanmış alanda da kendini ifade etmelidir. Devlet müdahale eden değil, özgürlük alanları açan ve sınırları muhafaza eden bir hüviyette bulunmalıdır.
Sizler birey veya kurum olarak kanun, anayasa ve yönetmelikler çerçevesinde yasal olan bir uygulamaya “cumhuriyet değerleriyle bağdaşmıyor” diye karşı çıkarsanız boşluğa düşmüş olursunuz. Devlet bir hakem ve ombudsman olarak kamu düzenini korumak zorundadır. Herkes kendi kuralını kendisi koymaya çalışır ise kanunsuzluk kanun olur ki bunun sonu kargaşa ve kaos demektir.
Sonuç olarak; cumhuriyet değerleri hepimizi kapsayan geniş bir şemsiye olarak herkesi kucaklamalıdır. Her olayda bunun arkasına sığınarak problem çıkarmak kimsenin hayrına olmayacaktır. Karşılıklı saygı ve tahammülle bunun yanında sağduyu ile meseleleri değerlendirmek toplumsal barış için kaçınılmazdır. Yoksa bütün enerjimizi boş tartışmalar ile tüketerek muasır medeniyet seviyesinde nal toplamaya devam ederiz ki buna da kimsenin hakkı yoktur.
Esenlik dileklerimle,