Toplum olarak aile kavramı bizde çok önemlidir. Hem inancımızda hem de töremizde aile toplumun temelini oluşturmaktadır. Özellikle çekirdek ailenin korunması ve muhafazası neslin devamı için hayati öneme haizdir. İçeriden ve dışardan yapılan her türlü saldırılara rağmen ayakta kalan kurumlarımızın başında aile gelmektedir.
İnsan, fıtratı gereği bunun yanında; sosyal, psikolojik, toplumsal ve biyolojik olarak da bir eşe ihtiyaç duymaktadır. Bekâr insan, sorumluluk anlamında asgari düzeyde bulunduğu için aynı zamanda bu dünyada tam anlamıyla yaşamadığı düşünülür. Evlilik ile birlikte aldığı sorumluluklardan dolayı dünya evine girmiş olmaktadır. Evlilik ve aileyi koruyan kalkan ise nikâhtır, “Nikâhta keramet olmasının” hükmü de bundan ileri gelmektedir. Bir hadiste, “Nikâhın hayırlısı külfetsiz olanıdır” diye buyurularak bu konuda aileleri zora sokmamanın önemine vurgu yapılmaktadır.
Ebedi saadetimiz olacak eş seçimi ise hayati önem taşımaktadır. Burada referansı İslam olan gençler vuslata ermiş olmakla birlikte diğerleri hüsrandadır. İslam evlilik için bir çerçeve çizerek meseleye açıklık getirmiş, sonunda da tavsiyesini iletmiştir. Buna göre; güzellik, asalet, mal, mülk, güzel ahlak ve takva bir kadınla nikâh için gereklilik olarak sıralanmış olmakla birlikte, siz güzel ahlaklı ve takva olanı seçiniz diyerek de son nokta konmuştur. Güzel ahlak ve takvanın dışındaki tüm değerlerin geçici olduğu zamana ve bunun yanında şartlara bağlı olarak değişebileceği öngörülmüştür.
Günümüzdeki uygulamalara baktığımız zaman tek kriter güzellik ve zenginlik olarak ortaya çıkmaktadır. Aileler çoğu zaman bütçelerini zora sokarak hatta borçlanarak ömür boyu sürecek sıkıntılara duçar olmaktadırlar. Desinler için ortaya çıkan bu olumsuzluklar evliliklere zarar vermekte olup, ocağa incir ağacı dikmekten öteye geçmemektedir.
Evliliklerde geçim çok önemli bir başlığı oluşturmaktadır. Varlıkla her şeyi satın alsanız bile huzuru elde etmeniz bunun ötesinde bir tutum ve gayrete bağlıdır. Yaklaşık çeyrek asır özgür yaşamış insanların birden bire iki kişilik yaşamları karşılıklı özveri ve fedakârlığı gerekli kılmaktadır.
Aynı evde birlikte büyüyen kardeşlerin bile zaman zaman anlaşamadıkları doğal olmakla birlikte iki farklı insanın her zaman asgari müştereklerde buluşması söz konusu olmayabilir.
Eğitimi, kültürü, töresi, alışkanlıkları ve frekansları farklı olan çiftlerin birbirini tolera etmeleri zaman alacaktır. Burada anlaşmazlıkların giderilmesinde, “Benim dediğim olacaktan” ziyade bu konuda sünnet ve Kur’an neyi emrediyor diye bakmak çözüm için yeterli olacaktır. Aksi takdirde işin içine benlik ve enaniyet girdiği zaman sıkıntılar baş gösterecektir. Bir de çiftlerin aralarındaki sorunları, “Kol kırılır yen içinde kalır” çerçevesinde ailelere aktarmadan çözmeleri önemlidir.
Burada ailelere de büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Sürdürülebilir evliliklerde özellikle anneler kritik bir pozisyonda bulunmaktadırlar. Annelerin çocuklarını koruma psikolojisi ile taraf tutmaları yanlıştır. Gençlere iyi niyetle bile olsa karışmamaları ve onlar istemediği sürece olaylara müdahil olmamaları esastır. Onlar artık çocuk değil birer yetişkin olarak kendi sorunlarını çözebilirler. Onların büyüdüklerini kabul edin ve kenara çekilerek sadece onlar istediğinde destek olun. Olumsuz bir şey iletilse bile yangına körükle gitmeyin ve olayları büyütmeden suhulet çerçevesinde bunun yanında tecrübenizle katkı sunun, size yakışanda budur.
Sonuç olarak; dünyada, bunun yanında ahirette de ebedi mutluluk ve huzuru elde etmek çok zor değildir. Peygamber efendimiz (Sav) bir hadisi şerifte; “Kim evlenirse imanının yarısını tamamlamış olur, diğer yarısı hakkında ise Allahtan korksun!” buyurmaktadır. Müslüman için evi cennet olarak kabul edilmiştir. Dolayısı ile böyle bir dinin mensubu olmanın hazzıyla ne kadar şükretsek azdır. Daha ne olsun…
Esenlik dileklerimle,