Başlıktaki ifade Fuzuli’ye ait olup yaklaşık beş asır önce söylenmiştir. Günümüzde sosyal ilişkiler de her daim şikayet konusu olan sıkıntıların aslında her dönemde mevcut olduğunu bize haber vermektedir.
Günlük hayatta insani ilişkiler bakımından sürekli iletişim halinde bulunmamız sosyal bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Bunun aksini düşünmek olası değildir. Küçük yerleşim birimlerinde herkes birbirini yedi göbek ötesinden tanıdığı için çok fazla problem yaşanmaz. Fakat yine günümüzde metropollerde nüfus yoğunluğu ve kozmopolit yapı düşünüldüğünde durum farklıdır. Mesela, tanımadığınız birisine selam verdiğinizde karşı taraf ciddi şekilde rahatsız olmaktadır. Kafasında sonsuz komplo teorileri ile çıkış yolu bulmaya çalışırken kendi içinde kaybolarak karşı tarafa mukabelede bulunması mümkün olmamaktadır.
Onun algı dünyasında tanımadığı birisinin selam vermesi mevcut değildir. Bu eylemle karşılaşıyorsa mutlaka bunun altında bir şey aranmaktadır. Oysaki inancımızda selam barış ve esenlik dilemek olarak kabul edilir. Birisine selam vermekle aslında, “benden sana zarar gelmez” güvencesi verilmektedir. Maneviyattan yoksun ve seküler kişiler bunlardan haberdar olmadığı için işler sarpa sarmaktadır. Bir de selama uygun karşılık vermeyenler vardır ki onlar da sosyolojik olarak irdelenmesi gereken vakalardır. Selamın karşılığı mutlak ve belli olduğu halde selamla ilgisi olmayan karşılıklar aslında kişinin ruhunu da ele vermektedir. Maalesef bu durum toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaya da neden olmaktadır.
Küreselleşme, bilişim çağı, zaman gibi nedenlerden dolayı tüm toplumlarda bir yozlaşma ve dejenerasyonun olması kaçınılmazdır. Sanal alemde olumsuz model ve örnekler özellikle gençleri esir almaktadır. Kendi aralarında ki diyalog ve konuşmaları anlamanız mümkün değildir. Okuma alışkanlığının zorunlu ders kitapları dışında yok olması, bütün dünyayı cebinize sığdırmış olmanın kolaylığı insanları hızla bir değişim ve dönüşüme sevk etmektedir. Bu durum daha iyiye gitmediği için gelecek kuşakların nasıl olacağını şimdiden kestirmek mümkün değildir.
Her şeye rağmen bizler birey olarak gelenek, kültür ve inancımızdan kaynaklanan doğruları yapmak zorundayız. Bu konuda yılmadan, yılgınlık göstermeden ve de istikrarlı bir şekilde doğru bildiğimiz prensipleri topluma yaymak zorundayız.
Sonuç olarak; yaşadığımız çevrede selam vermek ve selamı yaymak şiarımız olmalıdır. Tebessümün bile sadaka sayıldığı dinimizde bunlardan vazgeçmemiz mümkün değildir. İnsan olmak, insanca yaşamak ve faydalı olmak adına topluma model olmak mesuliyetimiz vardır. Toplumu temelden değiştirmek belki mümkün olmayabilir ama işe kendimizden başlamamız da az şey değildir. Söze girişin cümle kapısı olan selam, önce selam sonra kelâm çerçevesinde düşünüldüğün de vazgeçilmezdir.
Esenlik dileklerimle,