En büyük gerçekle yüzleşmek hepimiz için zor olsa da bizden uzak olduğu sürece çok da problem değil diye düşünüldüğü bir gerçektir. “El, elin ölüsüne gülerek ağlarmış” diye veciz bir ifade ölüm karşısındaki tutumuzu çok güzel özetlemektedir.
Ölüm, sadece yaş almakla ortaya çıkan bir durum yanılgısı hepimiz için geçerlidir. İnsan gençliğinde ölümü aklının ucundan bile geçirmezken, ne zaman en yakınını kaybettiğinde aslında ölümün çok da uzakta olmadığını anlamaktadır.
İnsanların dışında kâinatta bulunan tüm canlıların bir yaşam süresinin olması fıtratla kaim olduğu için süreç doğaldır. Kendimizi doğal akış sürecine bırakıp kulluk bilinci ile yaşadığımız sürece aslında ölümünde bir gerçek olduğunu kabullenmek daha kolay olacaktır.
Doğumda ortaya çıkan büyük mucize göz ardı edilerek, ölümü hayatın sonu gibi düşünmek itikadı bir mesele olup, “Ölmeden ölmek” felsefesi yerleşmediği için tedirginlik ve panik yaşanmaktadır. Biz inananlar için hayat, dünya ve ahiret olarak iki aşamadan oluştuğu için sadece mekânı değişmek gibi algılamak konunun anlaşılması açısından yeterli olacaktır.
Geçmişte ve günümüzde bilim adamları ölümsüzlük üzerine büyük emek ve zaman sarf ederek bir ütopyanın peşinden gitmişlerdir. Bir an için ölümün olmadığını düşündüğümüzde hayat, mesela 100 yaşından sonra işkenceye dönecektir. Hiçbir ihtiyacın kendi başına görülemediği ve sadece nefes almanın yaşamak olmadığı da bir gerçektir.
Hak âşıklarının ölümü düğün gecesi ve vuslat olarak kabul etmeleri bu dünyanın aslında bir cazibesinin olmadığının da bir göstergesidir. Cennetteki nimetleri çoğu insan tahayyül dahi edemediği için ölüm konusunda korku yaşaması normaldir. Bu dünya ahiretin tarlası olarak kabul edildiği için diğer tarafa geçmeden heybe ve hurcumuzun dolu olması kaçınılmazdır.
“Her şey zıddı ile kaimdir” çerçevesinde baktığımız zaman; ölüm olmasaydı, hayatın bir anlamı olmazdı. Hayata ve yaşamaya değer katan ölümün olmasıdır, sonsuzluk aynı zamanda belirsizlik ve kargaşa olacağı için arzu edilen bir şey değildir.
Sonuç olarak; güneşin her gün doğup, batması rutin olarak yaşam ve ölüm gerçeğidir. Aynı şekilde ağaçların çiçek açması ve yapraklarını dökerek ölmeleri yeni doğumlar için bir döngü oluşturarak denge kurmaktan başka bir şey değildir.
İnananlar için içerisinde birçok müjde ile ödüllerin olduğu cennet bizi beklerken, ölüm doğal bir süreç olarak baş tacımız olmalıdır. İnanmayanlar için ise içerisinde ebedi kalacakları cehennem kaçınılmazdır. Bu çerçevede amacımız sadakayı cariye olarak arkamızda iz bırakmak olmalıdır.
Esenlik dileklerimle,