Bazı değerlerin farkında olmadığımız gibi uyandığımız zaman da telafisi olmayan bir yola girilmiş olunmaktadır. Aynı zaman diliminde yaşarken bu devran hep böyle devam edecekmiş düşüncesi ile geleceği görmemiz maalesef mümkün olmadığı için fırsatlar da kaçmış olmaktadır.
Bu yüzden olsa gerek onlardan istifade etmek, onları kayıt altına almak ve onlardan derleme yapmak aklımızın ucundan bile geçmemiştir. Şimdiki aklım olsaydı diye dövünseniz bile gidenler geri gelmeyecektir.
Babamın görevi gereği çocukluğum ara istasyonlarda geçti. 70’li yıllarda bulunduğumuz Süngütaşı tren istasyonu etrafında ki yaklaşık 10 köye ulaşım hizmeti vermekteydi. O yıllarda özellikle doğu ve kırsalda başka imkânlar olmadığı için bu tür ara istasyonlar kavuşmaların ve aynı zamanda ayrılıkların buluşma mekânları olurdu. İnsanlar burada tanışır, kaynaşır, sosyalleşir, etkileşir, sevinç ve tasada hemhal olarak ortak payda oluştururlardı.
Biz çocuklar için özellikle tren saatinde yoğunlaşan bu insan kalabalığından aşina olduğumuz simalarla kaliteli zamanlar geçirirdik. Bu kalabalıklar içerisinde birisi vardı ki hafızamda derin izler bırakmıştır. Kendisi Kurtuluş Savaşı gazisi olan Ali Dede renkli kişiliği ile diğerlerinden çok bariz bir şekilde ayrılırdı. Atatürk ve İnönü ile omuz omuza savaşa katılmış olması, onlarla bizzat diyaloglarının olması unutulmaz sohbetlerin en zengin malzemesiydi. Tabi Ali Dede kendi jargonu ile bunları anlatırdı. Onun için Kurtuluş Savaşı değil, İstiklal Harbi, komutan değil, kumandan, Atatürk ve İnönü değil, Gazi Mustafa Kemal ve İsmet Paşa esastı. Çünkü o devirde daha soy isim olmadığı için Atatürk ve İnönü de mevcut değildi.
İlerlemiş yaşına rağmen inanılmaz berrak bir hafıza ve o günleri bugün yaşamış gibi net anlatırdı. 20’li yaşlarında bir asker gibi o meşhur tekmilini her daim aynı coşku ile tekrar eder; “Sarıkamış Isısu köyünden İstiklal Harbi Gazisi Ali Yılmaz” diye ortalığı inletirdi. Elinde bulunan bastonunu yeri geldiğinde tüfek olarak doğrultarak nişan alır; “Gez, göz arpacık” diyerek ateş ederek adeta o anları tekrar yaşardı. Sakarya, Dumlupınar, Anafartalar ve Conk Bayırında yaşadığı o günleri bugün dahi aynı heyecan ve coşkuyla naklederdi. Göğsünde gururla taşıdığı İstiklal Madalyasını her seferinde bazı gafillerin gözüne sokarak bu vatanın kolay kazanılmadığını izah ederdi.
Sosyal yönü kuvvetli, insanlarla iletişim kurmakta oldukça başarılı, dışa dönük ve kendine güveni üst düzeydeydi. Bu vatanı birlikte kurtarmanın verdiği özgüvenle hiçbir makam ve haneye kapıyı vurarak girdiği vaki değildir. Açık bulduğu her kapıdan süzülerek içeri dalar ve başköşeye oturarak hane halkının şaşkın bakışları altında hemen konuya girerdi. Muhatabının yaşına ve konumuna göre; ”Yeğenim, torunum, kızım veya gelinim” diyerek anlatmaya başladı mı akan sular dururdu. Bu özgüvenle dönemin başbakanları olan Demirel ve Ecevit’i dahi kapılarına dayanarak ziyaret ettiğini alayı vala ile anlatırdı.
Yaşına inat civa gibi hareketli ve enerjik birisiydi. Kabına sığmayan, kalıplara sokulamayan, çerçeve çizilemeyen, sınırlandırılamayan bir kişilikti. Bir yere bağlı kalması ve sebat etmesi mümkün değildi, ömrü boyunca bütün Türkiye’yi doğudan batıya, güneyden kuzeye dolaşmıştır. Yaşadığı yörede Ali Dedenin namını duymayan, ismini anmayan ve ona hayran olmayan çok az insan vardı. 7’den 70’e herkese; vatan, bayrak, namus, toprak ve kutsalar konusunda örnek ve model olmuştur. Motivasyonunu inancı ve geçmişte yaşadığı tecrübelerden alırdı. “Benim torunum müfettiş olacak” diye diye torununu müfettiş yapmıştır. Bunun yanında bütün torunlarını yönlendirerek yüksek tahsil ile birlikte topluma hizmet yolunda katkı sunmuştur.
Sonuç olarak; canlı bir tarih ve ayaklı kütüphane olarak yaşadığı döneme damga vurmuş Ali Dedenin akademik bir şekilde tahlil edilerek gelecek kuşaklara aktarılmamış olması büyük talihsizliktir. Kurtuluş Savaşı gazisi Ali Dedeyi bu bağlamda bir nebze olsun tekrar hatırlatmak adına vefa borcumu ödeyebildiysem kendimi bahtiyar adetmiş olacağım. Tüm şehit ve gazilerimizin ruhları şad olsun, vatan size minnettardır.
Esenlik dileklerimle,