Bir insan olarak sosyal ilişkilerin sürdürülmesinde iletişim doğal bir süreçtir. Bulunduğumuz konum ve platform gereği olarak da yatay ve dikey iletişim kaçınılmazdır. Ast, üst ve hiyerarşiye bağlı iletişim dikey, bunun yanında aynı düzlemedeki ilişkilerimiz yataydır.
Dikey ilişkilerde; saygı, sevgi, hürmet ve sempatinin ötesinde kaygı söz konusudur. Bir mecburiyet olarak içinizden gelmese de o şekilde davranma mecburiyeti vardır. Bunun yanında mutlak itaat ile birlikte ram olma da gereklidir. Yatay iletişimde ise hiyerarşik bir basamak olmadığı için ilişkiler daha özgün ve samimi olarak gerçekleşmektedir. Hiyerarşinin olmaması aynı zamanda ilişkilerin sarpa sarmasına da neden olmaktadır.
Dikey ve yatay iletişimi Müslümanlık üzerinden ele alacak olursak şöyle bir manzara ortaya çıkmaktadır. Mesela müminlerin Allah ile olan ilişkileri dikey bir iletişimdir. Burada kul olma bilinci ile ya sevgi ya da cehenneme gitme korku ve kaygısı ile iletişim kurulmaktadır. Müslümanların aslında Allah ile olan ilişkilerinde yani dikey iletişimde çok fazlı sıkıntı söz konusu değildir. Çoğu Müslüman İslam’ın beş şartını yerine getirdiğinde kendisini kurtardığı vehmine kapılmaktadır. Oysaki bunlar zaten görevdir, bunların dışında ki davranış kalıpları asıl belirleyici olacaktır.
Müslümanlar yatay iletişimde maalesef sınıfta kalmaktadırlar. İnsanlarla olan ilişkilerinde bir türlü orta yolu tutmaları mümkün olmamaktadır. Trafikte kurallara uymamak, çevreyi ve doğayı kirletmek, hayvanlara eziyet etmek, kul hakkına riayet etmemek gibi birçok konuda yeterli duyarlılığa sahip olmadıklarına şahit olmaktayız. Rehberimiz Kur’an ve sünneti es geçerek gerçek mümin olamayacağımızı bir türlü anlayamadık.
Sadece alışverişlerde bazı hassasiyetlerimizin olması, gerekli olmakla birlikte yeterli değildir. Hayatımızın her alanında aleyhimize bile olsa hak, hukuk ve adaletin yanında olmak gerekmektedir. Çoğu zaman Müslüman dünyasının neden geri kaldığı sorgulanarak sözüm ona kabahat inancımıza kesilmektedir. Batının, Müslüman olmadığı halde her konuda ileri olması mukayese edilerek İslam sorumlu tutulmaya çalışılır. Oysaki buradaki problem inancımızla ilgili olmayıp tamamen insanların kendi dinlerini yeterince anlamadıklarından kaynaklanmaktır. Bu suçlama eğer bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa art niyetli bir yaklaşımdır. “İlim, Müslümanın yitik malıdır, nerede bulursa alsın!” felsefesine sahip bir inancın geri kalması tamamen kişiseldir.
Sonuç olarak; Müslümanlar dikey iletişiminden yataya geçerken büyük sancı yaşamaktadırlar. Bana senin yaptığın taat ve ibadetlerin ötesinde insanlara nasıl davrandığın daha önemlidir. Benim ölçüm, insani gelişmişlik ve davranışların ile topluma model olabiliyor musun kaygısıdır. Gerisi Allah ile senin arandaki meseledir, kimseyi de ilgilendirmez. Bu farkı anladığımızda bu fani dünya daha yaşanılır olacaktır.
Saygılarımla,