Kul, en yalın ifadesi ile yaratıcı olan Allah’a göre insanı tanımlamaktadır. İnsanın ise en temel görevi Allah’a kul olmaktır. Kul olmak ise başta kitap ve peygamberlerin referansları ile çerçevenin dışına çıkmadan hayat sürmektir.
Çerçeve çizilirken de emir ve yasaklar belirlendiği için hayatının her alanında Allah’ın ipine bağlı kalmayı zorunlu kılmaktadır. Bu kurallara uyulmadığı zaman bunların yaptırımları manevi olduğundan zayıf iradeli insanlar için bağlayıcı olmamaktadır. Bu dünyada gözle görülür bir müeyyidenin olmaması seküler insanlar için pek bir şey ifade etmemektedir. “Oraya gidip de gören mi var, ya da oraya gidip te dönen mi var?” şeklinde argümanlarla savunma geliştirerek vicdanlarını rahatlatma yolunu seçmektedirler.
Bunların dışında kul ve kulluk konusuna, değişik paradigmalarla yaklaşan insanlar da mevcuttur. Bunları şu şekilde sınıflandırmak mümkündür, şöyle ki;
Sonuç olarak; yüce Allah “Cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım” hükmü çerçevesinde kul olmaktan başka çıkar yolumuz yok. Kulluk görevini yerine getirinken de önderimiz, rehberimiz ve liderimiz Hz. Muhammedin (Sav) “Allaha şükreden kul olmayayım mı” çerçevesinde kendimizi hesaba çekmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Şükretmek sadece “Elhamdülillah” demek değildir. Asıl şükür her nimeti Allah’ın razı olacağı şeklinde değerlendirmektir. Allah’ım bizleri şükredenlerden eyle. Âmin…
Saygılarımla,
Erol Aydın