Günlük hayatta, kişisel kazanımlarımızın muhafazası, haklarımızın heba olmaması ve mağdur duruma düşmemek adına kendimizi korumamız kaçınılmadır. Bunu yaparken de diklenmeden dik durmak gerektiği çok açıktır.
Diklenmekle ile dik durmak arasındaki farka baktığımız zaman mesele daha iyi anlaşılacaktır. Diklenme; bir isyan, bir başkaldırı, bir blöf, bir ret ve kabul etmemedir. Burada ki tutum ve davranışta, sağduyu ve soğukkanlılık mevcut değildir. Kişinin, fevri ve duygusal hareket ederek üste çıkma çalışma çabası vardır. Haklı veya haksız olmasına bakılmaksızın mutlak galibiyet ateşi ile yanıp, tutuşulmaktadır. Kan beyine hücum etmiş olup, sonunu düşünmeden nefsinin galebe çalması kişiyi yakıp, kavurmaktadır. Eylemin sonunda genellikle büyük bir pişmanlık ve nedamet yaşanmış olsa da o an için kendini kontrol etmesi mümkün değildir. Böyle durumlarda hırs gelince, akıl baştan gitmiştir. Bütün bu olumsuzluklardan dolayı diklenmek, horozlanmak sonuçları itibari ile insanı hüsrana sevk eden bir hastalık ve kişisel bozukluktur.
Dik durma ise; diklenmenin tamamen zıddı ile kaimdir. Hak bildiği dava uğrana; soğukkanlı ve sağduyu ile hareket etme kabiliyetidir. Fevri hareket etmeden meseleyi önü ve arkası ile tahlil ederek en doğru kararı verme durumudur. Uzlaşma ve müzakereye açık bir tutum sergileyerek aklın ve mantığın ön planda olduğu bir tutum ve tavır sergilemektir. Günün sonunda ise; en kaotik ortamlarda bile meselenin suhuletle çözülmesine sundukları katkı ile ön plana çıkmaktadırlar.
Diklenmek ile dik durmak arasında çok ince bir çizgi olup, birbirine karıştırmamak gerekir. Olması gereken; diklenmeden, dik durabilmektir. Dik duracağım diye basiretten yoksun bir şekilde diklenmek hayırlı sonuçlar doğurmayacaktır.
Günlük hayatta; trafikte, otobüste, metroda ve herhangi bir kuyrukta ortaya çıkan huzursuzlukların en temel sebebi, dik duracağım düşüncesiyle gereksiz diklenmekten kaynaklanmaktadır. Dik kafalılık, alnının doğrusuna gitmek, her şeye karşı çıkmak bir hak arama mücadelesi olmayıp kişisel ve ruhsal bir bozukluktur. Bu durumu bir zafiyet olarak görmedikleri için bu tür insanların ıslahı da mümkün değildir. Yiğitlik, “Öfke anında kendini kontrol edebilmektir” gibi birçok deyim ve atasözü meselenin özeti gibidir.
Sonuç olarak; sosyal bir varlık olarak toplum içinde yaşamamız kaçınılmazdır. Kendi ve toplum huzurunun bozulmaması adına herkesin kendi mahrem sınırları içerisinde kalması gerekir. Dik duracağım diye haksız olarak diklenmek hem kendimizi mağdur edecek hem de toplum huzurunu bozacaktır. Herkes ve de hepimiz için, gün diklenmeden dik durma günüdür.
Esenlik dileklerimle,