Gençliğim sağ-sol çatışmasının zirve yaptığı 12 Eylül darbesi öncesinde geçti. O dönemde ideolojik olarak sol söylemin zirvesinde sosyalizm ve komünizm vardı. Bunun karşısında olan sağcıların sloganı ise; ”Komünistler Moskova’ya” olmaktaydı.
Sade halkın gözünde Komünizm algısı Allah’sız / kitapsız demekti. Bundan dolayı da ülkemizde çok fazla taban bulamadığı için hep bir ütopya olarak kalmıştır. Sonraki yıllarda Komünizmin kalesi olan Sovyetler Birliği dağıldığı için de misyonunu tamamlamıştı. Günümüzde Çin, Kuzey Kore ve Küba gibi ülkelerde partileri olsa da değişen çağla birlikte onlar da dönüşerek başkalaşmışlardı.
Temel felsefe olarak, özel mülkiyeti reddeden bunun yanında ortak üretim ve paylaşımın olduğu bir sistemdi. Sınıfın, paranın ve devletin olmadığı bir ideoloji fakat hiçbir zaman tam olarak hayata geçirilemedi. Dolayısı ile günümüzde tarihin tozlu raflarında yer almış nostaljik bir vaka olarak durmaktadır.
Türkiye’de ise resmi olarak partisi olsa da kimsenin ciddiye almadığı küsurat bile olmayan bir sempatiye sahip. Son yerel seçimlerde Fatih Mehmet Maçoğlu Tunceli Belediye başkanlığını kazanınca da hızlı bir şekilde gündeme girmiş oldu. Sırf bu yüzden bile sosyolojik bir vaka olarak irdelenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Maçoğlu, adını kimsenin bilmediği Ovacık ilçesinde daha önce seçilmiş olmakla asıl sürprizi yapmıştı. O günlerde bu kadar popüler olacağını kendisi bile beklemiyordu. Şimdi bile TKP genel başkanını kimse bilmezken Maçoğlu’nu herkesin tanıyor olması önemlidir. Alıştığımız siyasetçi şablonuna pek uymuyor; takım elbise, kravat yok, koruma yok, makam aracı yok, kibir yok, ego yok vesselam bütün yokları üzerinde toplamış.
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz ”atasözünden yola çıkarsak analiz etmemiz kolay olacaktır. Günümüz siyaset dünyasında bol keseden vaatlere bakınca icraat daha da önem kazanmaktadır. Maçoğlu bir laboratuvar olarak Ovacık’ta ne yapmıştır diye baktığımızda manzarayı umumiye şu şekilde tezahür etmiştir;
Öncelikle belediyeyi halk ile birlikte yönetmiştir,
Açık ve şeffaflığın en güzel örneğini vererek gelir-gider tablosunu afiş olarak belediye binasına asmıştır,
Halk ile aramızda engel olmamalı diyerek makam kapısını söktürmüştür,
Makam aracını gelin arabası yaparak, kendi özel arabasını kullanmıştır,
Ekim yaptığı arazilerden elde ettiği ürünleri satarak ihtiyaç sahibi kişilere ve bunun yanında çocuklara burs vermiştir,
Toplu taşımayı ücretsiz yapmış, isteyenler bağış kutularına para atmıştır,
Sonuç olarak; yapılan işlere bakıldığında bunlar bir Müslümanın yapması gereken icraatlar. Kendisini nasıl ifade ettiği önemli değil önemli olan halka yaptığı hizmet ve katkılardır. Bu anlamda bakılınca keşke bütün belediyeler bu şekilde yönetilse demekten kendimi alamıyorum. Kendisini ideolojik olarak selamlamak gerekir ise; yoldaş kolay gelsin demek konjonktüre uygun olacaktır.
Saygılarımla,
Erol Aydın