Birçok insan “çalışmanın da ibadetten sayılacağı” düşüncesine sahiptir. Masum gibi görülen bu önerme kendi içerisinde oldukça çelişkiler barındırır. O zaman akla hemen şöyle bir soru gelebilir, çalışmak ibadet ise, ibadetlere ihtiyaç var mıdır? Bu soruya geçerli, makul ve mantıklı bir cevap verebilirseniz önermeniz doğrudur.
Allah bizleri yaratırken asla başıboş bırakmamıştır. Sınır ve çerçeveler çizilerek aslında nasıl bir hayat sürmemiz tavsiye edilmiştir. Bunun yanında bizlere bahşettiği cüzi irade ile de tercihi bize bırakmıştır. Yaşarken bazı şeyler nefsimize ağır geldiği için de yapmakta zorlanırız o yüzden kendimizi tatmin edecek kılıflara ihtiyaç duyarız. İşte çalışma konusu da bundan ibarettir. Evet, çalışmak ibadettir ama eğer Allah’ın emretmiş olduğu tüm farzları yerine getirdikten sonra çalışırsanız o zaman ibadetten sayılır. Hatta bir adım öteye giderek mesela oruçlu insanın uyuması bile ibadet olarak kabul edilmiştir.
Sosyal bir varlık olan insanın kendini ait hissedeceği bir yere tabi olması ihtiyaçtır. İnançlı insanların Allah’ın ipine sarılarak bu durumu kolayca hallettiklerini görüyoruz. Fakat seküler(dünyevi) yaşam tarzını benimseyen insanların bir yerlere yaslanması ve bununda din dışı olması da yine normaldir. Bu bir dernek, parti, vakıf, kurum ve müessese olabilir. Ve sosyalleşme dediğimiz ihtiyaç bu şekilde karşılanmış olur. Çünkü bu gibi ortamlarda herkes aynı kafa yapısına sahip olduğu için görünmez bir dayanışma söz konusudur. Böylece içlerinde bulunan bu boşluğu bu şekilde doldurmuş olacaklardır. Fakat o büyük gün geldiğinde aldandıklarını anlamış olmaları kimseye fayda sağlamayacaktır. Etraflarındaki hayali kalabalıklar onları yalnız bırakıp amelleri ile baş başa kaldıklarında keşke diyecekler fakat dönüşü olmayacaktır.
Peki, akla şöyle bir soru da gelebilir, inançsız (gayrimüslim) insanların yaptıkları güzel işler ibadet etmedikleri için karşılığı olmayacak mı? Cevabı oldukça kısa ve basit sadece bu dünyada ecrini göreceklerdir. Ahirete yansıyan bir şey olmayacaktır. Yani dünyalık olarak maddi olarak kazanç, manevi olarak ta itibar ve prestij kazanacaklardır. Bunun ötesinde amel olarak ahirete bir faydası olmayacaktır.
Sonuç olarak; Allah bizleri kul olarak yaratmakla serbest bırakmamıştır. Koyduğu kural ve kaidelere bağlı olarak yaşadığımızda hem dünya hem de ahiretimizi kazanmış olacağız. Tersi durumda sadece dünyada belki iyi, güzel ve rahat yaşamış olacağız. Fakat diğer tarafta mükellef olduğumuz kulluk görevinin hesabı çetin olacaktır.
İslam’ın bu konuda ki formülü çok net, kısa ve açıktır. “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışmak”
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın