Yaratılmış bir varlık olarak belli bir çerçeve dâhilinde yaşam sürmemiz kaçınılmazdır. Hem kendi geleceğimiz hem de toplumsal dengelerin korunması adına bunu yapmak zorundayız.
Hiçbir canlı başıboş yaratılmadığı gibi, sınırsız özgürlüğe de sahip olmadığı çok açıktır. Gün sonunda huzurlu, mutlu ve ferah bir ömür sürmenin yolu çizgi dışına taşmadan bir hayat sürmemize bağlıdır. İnançla, itikatla, ahlakla ve toplumsal değerlerle bizi sınırlandıran yaşam alanımız makul ve mubah alandır. Bunun dışına çıkıp, çizmeyi aştığımızda bu sürecin mutlak bir bedeli olacaktır. Bu bedel bazen madde bazen de manevi olarak bizi sarıp sarmalayarak sınırlandıracaktır. Çünkü kuralları saf dışı bıraktığımızda bu sadece bizi bağlamayıp çevreye de zarar verecektir. Bu yüzden gerek inancımız, gerek töremiz gerekse de kamu otoritesi caydırıcı tedbirler almak zorunda kalacaktır.
Bu benim hayatım, istediğim gibi yaşarım lüksüne sahip değiliz. Eğer sosyal bir çevrede ve de topluluk içerisinde yaşıyorsak belirlenen kurallar herkes için bağlayıcı olacaktır. Dağ başında tek başınıza yaşasanız bile çevreye, doğaya ve diğer canlılara karşı görev bunun yanında sorumluluklarınız vardır. Yapıp ettiklerimizin yanımıza kar kalacağını sanmak saflık olacaktır. Bedelini ödemek ve gerekli müeyyidelere maruz kalmak bazen zamana bırakılır. Fakat asla bunun muafı yoktur, gecikir ama mutlak surette bedeli ödetilir, bundan asla kuşkunuz olmasın.
Hesap görme işi bireylerde olduğu gibi toplumlar için geçerlidir. Geçmişte yaşamış olan bazı toplum ve kavimlerin sınırları aştıklarında toptan nasıl helak oldukları herkesin malumudur. Fakat geçmişten ve tarihten ibret alınmadığı için aynı yanlışlar ısrarla tekrarlanmaktadır. Tabi ki bunun da bir bedeli olacaktır. İkaz edilirsiniz, uyarılırsınız, dikkatiniz çekilir, tökezlersiniz yine de anlamıyorsanız artık kaçınılmaz sona hazır olmanız gerekir.
Toplumsal düzeni sağlamak, asayişi berkemal kılmak için kural koymak elzemdir. Ve koyulan bu kurallara uymak ise salimen bir hayat için hepimizi bağlayıcı bir nitelik arz etmektedir. Eğer kurallar olmasaydı insan, nefsine ağır gelecek olan birçok olayda bencil ve egoist bir tutum içine girmesi kaçınılmaz olacaktı. Eğer etik değerler bakımından da yeterince donanımlı değil ise o kişiyi bağlayıcı bir mekanizma olmayacaktır.
Sonuç olarak, “Allah mühlet verir ama ihmal etmez!” Zamanın sillesini vurmak için de zamanın tamamına ermesini bekler. Kaçınılmaz son gelmeden, mutlak olan Allah’ın vaadi gerçekleşmeden zamana yenik düşmemek hepimizin hayrına olacaktır.
Esenlik dileklerimle,