İlim bilmek ile ilgilidir ve bilinmeyenin keşfedilmesi olarak da tarif edilebilir. Yine Yunus’un ifadesi ile kendini bilmekle başlamaktadır. Kendini bilmeyen, kendi kapasitesinin sınırlarını keşfedemeyen insan eksik ve yarımdır.
İnsan, okudukça, öğrendikçe ve bildikçe aslında bilmediği ne kadar çok şey olduğunu keşfediyor. Bu durum aslında insanın kendi içine doğru yaptığı bir yolculuktur. Bu yolculuk düşünce ve düşünmeyle başlıyor. Yine Descartes, “Düşünüyorsam varım” demiyor mu? Demek ki ilmin yarısı merak ise diğer yarısı ise düşünmektir. Fakat bu düşünme boş düşünme değil, derinlemesine ve tefekkür boyutunda olmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi içinde bir kapasitenin olması lazımdır, bu sağlamanın yolu da okumaktan geçmektedir.
Bireyselleşme günümüzde yaygın bir kavram olarak insanların kişiliklerinin yok olmasına neden olmaktadır. İslam bile istişare ve müşavereyi teşvik ve tavsiye etmektedir. Bu durum sünnet olup, çeşitli fikirlerin bir araya gelerek en doğru kararı almak adına kaçınılmazdır. Camilerde toplanmanın ve cem olmanın derin anlamı bile buna işaret etmektedir. İbadetin dışında insanların her türlü problemine ortak akıl ile çözüm üretme mekânlarıdır. Günümüzde bireyselleşmenin getirdiği olumsuzluklar maalesef bu misyonu yok etmiştir.
Bugün dünyada ki büyük ülkelerin politika üretmesinde bile düşünce kuruluşları aktif rol oynamaktadırlar. Politikacılar strateji geliştirirken konularında uzman olan bu düşünce kuruluşlarından akıl ve tavsiye almaktadırlar. Sivil toplum örgütü olarak kurulan bu örgütler belirledikleri bir alanda sürekli düşünce üreterek; araştırma, rapor, konferans ve panellerle ülkelerin kalkınmasına yardımcı olacak tavsiye kararları ortaya koymaktadırlar. Bu kararları tavsiye niteliğinde olsa bile hiçbir hükümetin bunları görmezden gelmesi söz konusu değildir. Çünkü burada bilimsel veriler ışığında ve uzmanların ortak akılla ortaya koydukları gerçekler vardır. Bu vizyon ve projeksiyonlar gelecek adına kararlar alırken aynı zamanda sorumluluğun paylaşılması ve yanılma payının azaltılması açısından son derece önemlidir. Dünyayı aslında politikacılar yönetiyor gibi görünse de arka planda bu düşünce kuruluşlarının katkısı ve etkisi çok büyüktür. Batıda çok yaygın olan bu kuruluşlar ülkemizde 2000 yılı sonrasında kurulmuş olup, tamamına yakını İstanbul merkezlidir. Bu durum geç kaldığımızın açık bir göstergesi olarak daha yol almamız gereken çok mesafe olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak; inancımızın ilk emri ve tavsiyesi olan ilim konusunda yol almak adına özellikle eğitim konusuna eğilmemiz kaçınılmazdır. Tüm kademelerde eğitim ve öğretimin yanında rasyonel düşünmeyi de öğretmemiz elzemdir. O zaman merakla birlikte kendimizi de öğrendiğimizde meseleler kendiliğinden çözülecektir.
Esenlik dileklerimle,