İlk defa gittiğiniz bir kentte alışık olmadığınız görüntülere maruz kalırsınız. O beldede yaşayan insanların zaman içerisinde sürekli görerek kanıksadığı farklılıklar sizin için ilk olduğundan gözünüze batacaktır. Bu durumu irdelemek ve de analiz etmek toplumbilimi olarak ifade edilen sosyolojinin görev alanına girmektedir.
Bir şehrin ana caddelerini arşınlarken adam başı kuruyemiş ve tekel bayilerine rastlıyorsanız bu durumu tahlil etmek için illa sosyolog olmanız gerekmez, biraz kafa yorduğunuzda bir çıkış yolu bulursunuz. Bunun yanında kedi ve köpeklerin ihtiyaçlarının karşılandığı pet shop mağazaları ve veteriner klinikleri adım başı yine karşınıza çıkıyorsa bunun yine sosyolojik bir açılımı mevcuttur.
Yukarıda ifade ettiğimiz genel görüntünün ayrıntılarına baktığımız da bazı ipuçlarını elde etmeniz olasıdır. Çerez ve içki genellikle birlikte tüketildiği için buradan bu toplumun ehli keyf bir yapısı olduğunu anlamak zor değildir. İçkinin muhafazakâr toplumlarda tüketimi, iman ve itikat çerçevesinde kabul edilmeyeceği için yine bu toplumun maneviyattan uzak seküler bir yaşam tarzı olduğunu kestirebilirsiniz. Bütün bunlar bir tespit olarak analiz olup toplumu ayrıştırma gibi bir amaca matuf değildir.
Diğer bir husus ise kedi ve köpek sahipliğinin üst düzeyde olduğu yine sosyal hayattın bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Her ortam ve mekânda bu manzaraya rastlamanız sürpriz olmayacaktır. Kendileri olmasa bile geriye bıraktıkları ile varlıklarını hissedebilirsiniz. Kedi ne ise de köpeğin eve alınması yine inancımız çerçevesinde kabul edilebilir bir durum değildir. Bu hayvanların sahipleri olayı öyle boyutlara taşımışlardır ki “Oğlum, kızım” diyerek bunlara evlat muamelesi yapmış olması yine kabul edilebilir değildir. Gelenek ve töremizde köpekler insanların en yakın dostları olarak kabul edilmiştir fakat tabi ki evde değil, sokakta olmaları hem fıtrat hem de itikat açısından elzemdir.
Kimseniz yaşam tarzına ve tercihlerine karışamazsınız fakat bu özgürlük bizleri olumsuz yönde etkiliyorsa çatışma kaçınılmazdır. Köpeği eve almak hayvan sevgisi olarak lanse edilse de o hayvanın yaratılış ve fıtratına da aykırı olacağı için ona yapılmış bir zulümdür. Böyle yapmakla o hayvanın genetiğini bozup farklı bir yaratığa dönüştürmüş olursunuz ki buna kimsenin hakkı yoktur.
Sonuç olarak; yaşam tarzlarımız, alışkanlıklarımız ve etkileşim sonrası taklitçiliğimiz sosyolojik profilimizi ortaya koymaktadır. Küreselleşme sonrasında inanç ve töremize uyup, uymadığına bakmadan her şeyi olduğu gibi almak bizi yozlaştırmaya matuf hareketlerdir. Bu tuzağa düşmeden kendi özümüzü korumamız geleceğimiz açısından hayati önem taşımaktadır.
Esenlik dileklerimle,