Yazmak, aslında sessiz bir çığlıktır. Herkes kendisini bir şekilde ifade ederken, yazar kendisini yazarak ifade eder. Aslında kendisinden daha çok başkaları için yazmaktadır. Aslında yazarlık, başkaları adına söz söyleme ve onların haklarını savunma eylemidir.
İşin başı aşktır; aşkla, şevkle ve heyecanla yazmalıdır. Yazdıklarını önce kendisinin beğenmesi gerekir. Sizin beğenmediğiniz bir yazıyı başkalarının beğenmesi mümkün değildir, aslında adilde değildir. Her yazarın aynı zamanda bir tarzı vardır, taklitçilikle bir yere varmanız olası değildir, bir noktadan sonra tıkanırsınız. Örnek almanız, rol modelinizin olması başkadır o mutlak gereklidir fakat onun ötesine geçmekte hedef olmalıdır.
Basit ve yalın ifade her zaman geçer akçedir. Kimsenin anlamadığı ağdalı bir dil kullanmak kitlelere ulaşma yolunda en büyük engeldir. Entel olacağım diye kendini kasmak, kendini olduğundan farklı göstermeye çalışmak ve kibir sonun başlangıcı olacaktır. O yüzden kısa cümle ve basit kelimelerle meramını ifade etmek en büyük ustalıktır. İlk cümle çok önemlidir, bunun anlaşılır olması, su gibi akıp gitmesi yazının devamının okunmasını sağlar. Paragraflar arasında geçiş yaparken, yumuşak bir şekilde atlamak okuyucuyu cezbeden canlılığı korumak esastır.
Yazar neyi yazar? Sorusunun karşılığı çok basittir. Yazarın farklı bir gözü vardır (adeta üçüncü bir göz) ve çok iyi bir gözlemcidir. Herkesin görmediğini gördüğü için olayları ve insanları farklı şekilde analiz ederek sorgular. Bunu yaparken de edebi sanatları doğal olarak kullanarak yazıya zenginlik katar. Yerine göre; abartı, mübalağa, teşbih, kinaye, istiare, mecaz gibi birçok unsuru kullanarak üslubuna renk katar.
Gözlemin dışınsa “olmazsa olmaz” okumaktır, dolmadan taşmanın imkânı olmadığına göre dolmak içinde mutlak ve düzenli şekilde okumak gerekir. Yeme-içme ve uyuma gibi yaşamımızın bir parçasıdır. Okuduklarınız kabın içini doldurmakta ve bilinçaltı dediğimiz deryada demlenen konular zamanı geldiğinde kendiliğinden bir şelaleye dönüşerek çağıldayarak ve siz okuyucuların önüne gelmektedir. Bu bazen; köşe yazısı, bazen roman, bazen şiir, bazen de anı veya deneme olabilir. Hiçbir konu zihinde demlenmeden yazı olarak ortaya çıkmaz. Yazmak için zaman ve mekân kavramının önemi yoktur, bazen rüyalarda bile yazdığınız olur ve onu uyandığınızda yazıya dökersiniz.
Bir de yazar neyi yazmaz? Konusu vardır ki en başta, dayatmayı, ısmarlamayı ve zorlamayı yazmaz. Kendisine çıkar ve menfaat sağlayacak konuları yazmaz. Kişilerin; ırkı, inancı, cinsiyeti ve kutsal değerlerini incitecek konuları yazmaz. Eleştirilerinde küfür, hakaret ve aşağılamaya tevessül etmez. Hakkın ve haklının yanında evrensel değerler çerçevesinde objektif yazma konusunda en azından çabası vardır.
Sonuç olarak; yazar sessiz çoğunluğun sesi, soluğu ve nefes borusudur. Aynı zamanda kamuoyu dediğimiz büyük çoğunluğun bir parçası olarak eksikliği tamamlayan bir üst akıldır. Toplumun bilinçlenmesi ve geleceği görmesini sağlayacak kanalları açan hedef tahtasıdır. Yazarlıkla abat olmuş kimseye rastlanamayacağı için toplumun aynı zaman çile yükünü taşıyan hamalıdır. Herkesi aynı anda memnun edemeyeceği için toplumun aynı zamanda şamar oğlanıdır. Bütün bu olumsuzluklarına rağmen yazar, yazamazsa yaşayamaz.
Esenlik dileklerimle,