Daha önceki yazımızda görüleceği akıllı yolcuya üzere Tenezzül mertebeler hakkında notlar paylaşmıştık. Noksanlıklarımız mutlaka vardır varsa bağışlansın.. Anlaşılmayan kelimeler sözlükten bulunabilir. Akıllı yolcu bu mertebelerin tertibi ve terkibini iyi bilmeli ve anlamalıdır.
Görünen ve görünmeyen her şey ''Tek''den mütevellittir..
''Ahad'' dan meydana gelmiş ve yine ona dönecektir. Mutlak hükümranlık onundur.
Emrin hepsi, başlangıcı ve sonu Hakk’tandır. Ve emrin tamamı ondan başladığı gibi, yine ona döner.
Lâ İlahe İllallah: Allah'tan başka ilah yoktur..
Lâ Mevcude İllallah: Allah'tan başka hiçbir şey yoktur..!
Lâ Maksude İllallah: Allah'tan başka gaye yoktur..
Lâ Ma'bude İllallah: Allah'tan başka ibadet edilecek yoktur..
«Biz ancak onunlayız ve onun içiniz ve dönüşümüz yine onadır.(Bakara-156).
VAHDETTEN KESRETE DOĞRUYU VARLIĞI ANLAMAK
Sıfatlardan isimler açığa çıkar.. Tüm isimler sıfatlara nispet eder. Sen İsimlerde kalma esmadan müsemmaya geç..
Alemler (varlık mazharları ), Allahın (cc) sıfat ve isimlerinin tecellilerinden ibarettir. Mutlak vücûd birdir, mevcûdât ise onun mazharıdır.. Mazharlar Hakkın şahidleri, taayyünlerinin isticlâsıdır..
Muhib mahbub un gölgesidir. Mahbub hangi tarafa giderse gölge de onun izi üzerinde gider. Gölgen Nurdan nasıl ayrılabilir. (ıraki ks).
Allah hayrı ve şerri yaratmış ancak hayrı dilediğini şerrede razı olmadığını kullarına elçileri vasıtası ile bildirmiş uyarmıştır...
Eşyanın hakikati, Allah’ın isimlerinin tecellilerinden ibarettir.
Karışık bir iş yoktur. Halk beyhude yere yaradılmamışlardır.
Her ne kadar halkın işleri sağlam olmasada kendilerinin ve işlerinin yaradılışları bir hikmetin icabıdır.
Halkın işleri isimlerin nişanesi üzerine yürümekte ve mukaddes zatın sıfatlarındaki hikmet hükmünü icra ettirmektedir.
Varların var oluşları Allah ’ın ezelî bilgisindeki varlıkları yönündendir.
Allah katında bu malûmların boyalariyle boyanmışlardır. İsim ve sıfatların tecellileri birbiri ardınca kemalini buluncaya kadar devam eder.
Kemal ise hangi isim ve sıfattan doğmuş ise onun tam mazhariyetidir.
O isim ve sıfata dönüşünde de doğru yol üzerinde yürümüş olacağı şüphesizdir. (Lemaat -15)
Varlık; vacip ve mümkün olmak üzere iki çeşittir.
Vacip olan varlık, Allah’ın varlığıdır ki, en sağlam ve kusurdan münezzeh olan varlıktır. O Mutlak varlık tır. “Lâ ilahe illâ Hu”.
Mümkün olan varlık ise, sonradan Allah tarafından varlık sahasına çıkarılmış, kusur ve fenadan masum olmayan, varlıklardır.
Daha önceki yazılarda görüleceği üzere Tenezzül mertebeleri, Uluhiyetten, Ahadiyete (teayyüni evvel) ondan vahidiyete (teaayünü saniye) doğrudur.
Taayyünü evvele (Ahadiyet) ; ilm-i ilahi (ayan-ı sabiteler) gaybler gaybı denirken,
Teayyünü saniye ise varlığın yaratılmaya başladığı yer denir.
Varlığın başlangıcı vahidiyet sıfatıyla başlar.
Vahidiyet, ilahi isimlerin ve sıfatların birliğinden varlığın ortaya çıkmasıdır.
Akıllı yolcu bu mertebelerin tertibi ve terkibini iyi bilmeli ve anlamalıdır.
Vahidiyet; yaratılışdaki tezahüratın birliği ve neticede kaynak olan sıfatların birliği anlamı taşır...
Vahdaniyet ise; uluhiyet yönünden zatı ilahinin birliği anlamındadır. Vahidiyet ise, Cenab-ı Hakk'ın sıfatları yönünden birliğidir.,
- Sıfatlar yönüyle olan birliğe Vahidiyet,
- Uluhiyet (zat) birliği cihetinden Vahdaniyet denir.
ÖZETLE
a) Ahadiyet, ULÛHİYET’in altındadır..
b) Vahidiyet, ahadiyetin altındadır..
c) Rahmaniyet, vahidiyetin altındadır..
d) Rübubiyet, rahmaniyetin altındadır..
c) Melikiyet, rübubiyetin altındadır..
Abdülkerim Ceylinin ks İnsan-ı Kamil adlı eserinde ilahi isimlerin tasnif şu şekildedir..
a) Melikiyet, rübubiyetin altındadır..
b) Rübubiyet, rahmaniyetin altındadır..
c) Rahmaniyet, vahidiyetin altındadır..
d) Vahidiyet, ahadiyetin altındadır..
e) Ahadiyet, ULÛHİYET’in altındadır..
İbn'ül Arabi göre teaayünü sani ile yaratılan tüm alemler itibari veya izafidir.. Yani varlık arızi veya fanidir anlamı verir. Diğer bir tâbirle İzafi vücûd ''Mutlak vücûdun'' zuhur mahallidir.
Allah (cc) Amâ’ dan (ama-ı mutlak) iken kendisinin hüviyetini alemlerde suret olarak açmıştır. “Alemler hayaldir” denilen hakikat budur,
Zannedildiği gibi bu hayal beşeri bir hayal değildir. Özetle Mutlak hayal Hakk’ın kendinde bulunduğu hayaldir ki, O Amâ’ dır. Bütün varlıklar amaâ’da “kün=ol” ile zuhur etmiştir.
Arabiye göre ahadiyyette ne kesret ne tezat ne de herhangi bir taayyün vardır. Bu cihetten O sırf nur, sırf iyi ve gayblar gaybıdır.
İkincisinde yani vâhidiyyet ( taayünü sani) mertebesinde Allah yaratıcı sıfatıyla birçok şeyin yaratılmasının fâili olunca bir' den “çokluk” ve “farklılık” ortaya çıkar ve vahdet bozulur.
Ancak bu mertebede Hakk’ın tezahürü ve tekâsürü zâtıyla değil sıfatları vasıtasıyla olur. Bu durumda zâtı açısından bakıldığında aynı hakikate “o Hak’tır”, sıfatları açısından bakıldığında ise “o halktır” denebilir.( Arabi)
''Sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan, Allah’tır.”(Saffat-96)
İLM-İ İLAHİ NEDİR - AYAN-I SABİTE- ,RABBİ HAS NEDİR
Yaratma fiilinin aslı arketipler manzumesi (a‘yân-ı sâbite) olarak ilm-i ilâhîde mevcuttur. Gizli bir hazine gibi kendi kendinde müstağrak halde bulunan Hak bilinmeyi arzulayınca bu arzu (aşk) yaratılışın ilk esası olmuştur.
Böylece İbnü’l-Arabî’ye göre “ulûhiyyet” ve “nâsûtiyet” vücûdun değişik mertebelerindeki iki tecellisinden başka bir şey değildir. Ulûhiyyet her varlığın gizli iç yüzüne, beşeriyet ve nâsûtiyet ise onun dış yüzüne tekabül eder.
Bu mertebede taayyün eden her ilmî sûret, hâricî şeylerin yani şehâdet âleminde görülen varlıklardan birinin “hakikat”i ve onu terbiye eden “rabb-i hâss”ıdır.
İkinci taayyün mertebesindeki bu ilmî sûretler hariçte vücûd kaydına girmemişlerdir. Bunlar aslî özellikleri olan ademleri (yoklukları) üzeredirler. Şehâdet âleminde zuhura gelmiş bütün varlıklar bu a‘yân-ı sâbitenin birer aksi, yansıması, gölgesinden ibarettir.
Uyanık akıllı yolcu Ehlullahın sözlerini tefekkür eder ve gözüne rehber edinir..
Akşemsettin hz leri Makalatta ''TEVHİD'' i şöyle izah eder.
''Çünkü, Hakk Tealâ’nın her şeyde ihatası mevcuttur. Eşyanın hepsinin hakikati Hakdır. Tam tevhid budur. Fakat sıfatların tevhidinde ise, her şey bir isimle muttasıftır (nitelendirilmiştir).. Ve her isim müsemmânın hakikatidir (taşır). Çünkü ismin müsemmâsına tasarrufu (kullanma yetisi vardır) geçer. Her insanda kesreti de vardır, vahdeti de vardır. Her kesretin bir ismi vardır. Her şey de malûmdur. Sıfata ait tevhidi bilmiş olanlar, ismin müsemmâsına tasarrufu hakikattir derler. Her ne kadar Zat bütün tenzihlerden münezzehse de hak şudur ki: Her ne kadar her şeyde bir hakikat varsa da Hakk’tan hâli değildir. Fakat Zât münezzehdir. Varlığın hepsi Hakk’ındır. Başkası yoktur. Ancak vahdetin ilminde kesret mündemiçtir (mevcuttur). O, ezeli, zahiri ve bâtını görür. Hakiki Tevhid budur.
Hakk Teâlâ’nın vücûdunun dışında hiçbir varlık (vücut) yoktur. Nitekim Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Hazretleri buyurmuştur ki; “Tevhid, Allah Teâlâ’dan gayri hiçbir şey görmemektir.” Bu sebepledir ki hakikatte Allah Teâlâ’dan başka hiçbir şey yoktur.'' Makalat-ı Evliya
İlahi isimlerin bir bâtın, bir de zâhir yönü vardır. Allah isimlerinin bâtın yönüyle melekût âlemine, zâhir yönüyle de mülk âlemine hükmeder.
İLAHİ İSİMLERİN İNSANDA CEM OLMASI
İlahi isimlerin şuleleri yukarda açıklandığı gibi insana tasarruf etmesi için geçici olarak yani izafi olarak verilmişdir. İnsan, fiziği itibari ile küçük ancak taşıdığı anlam itibari ile büyüktür. Başka bir varlığa yüklenilmeyen ölümsüz anlamlar (esmalar) insanın müsemmasına yükselmesi içindir. Akabinde bu ismin varlıktaki akisleri aslına rucu eder. Çünkü bu isim ve anlamların verildiği geldiği bir yer yani seması vardır. 'İsimlerin yani esmanın yüce semasına '' Müsemma'' denir. İsimlerin sahibi Haktır. Sen isimlerde kalma isimlerden Müsemmaya yani isimlerin sahibine geç..
EHL-İ TASAVVUFUN VARLIĞA TEVHİD-İ GÖRÜŞLE BAKMASI
Her neyi görüyorsan
Hak cemalinin aynasıdır.
Git! Öyle bir göz edinmeye çalış !
Çünkü toprağın her zerresi
bir “ câm-i cilhannüma (içinde cihanı gösteren) bir kadeh” tir.
O göz ile hangi zerreye baksan
bütün cihanı o zerrede görürsün.
Iraki ks -lemaat
Nasıl bilmezsin bütün isimleri;
Ki sensin müsemmanın yansıyan sûreti.
Gülşen-i raz - Şebüsteri Ks
Şerh : Varlıkların bir isimleri vardır bir de isimlendikleri yer vardır yâni gerçek varlıkları vardır. Bu isimler takmadır, müsemma ise kendi varlığıdır. Müsemma Cenâb-ı Hakk (c.c)’ın kendisidir. İnsan-ı kâmil yönünden de âlemdeki isimlenmiş bütün varlıklar senin varlığındır.
Bütün isimler zâten senin isimlerindir, senin olmasa bilemezsinki. Bu nedenledir ki melekler Âdem (a.s)’a secde ettiler çünkü melekler belirli isimlerin zuhûr mahâlleridirler, Âdem ise sonsuz isimlerle meydana gelmiştir.
Beyt,
Ârife eşyada esma görünür
Cümle esmada müsemma görünür,
Mısri ks
Açıklaması : Senin hakîkatin varlık sûretine bürününce o hakîkati beşeriyetine verirsin ve “ben” dersin. Oysa müsemma Cenâb-ı Hakk (c.c)’ tır ve sen onun varlığına sâhip çıkmış olursun.
Beyt.
Hakîkât o taayyünden muayyen;
Onu izhâr eder her sözdeki ben.
Ben ve sen zâtın ârızi sûretleriyiz;
Varlık kandilinin fânuslarıyız
Gülşen-i Raz- Şebüsteri Ks
Açıklaması ; Cenâb-ı Hakk (c.c)’ın isimleri yönünden geçici sûretleriz ancak bu geçici sürede gerçek varlığımıza ulaşabilirsek artık geçici değil bâkî oluruz. Ve bu geçicilik içerisinde bu bâkîliği bulmak için bu sûretlere bürünülmektedir. Eğer bu sûretlerde bâkî kalmış olsak bu hayât bize ıztırab verir.Cenâb-ı Hakk (c.c)’ın nuru bu kandilliğin kafeslerinde zuhûra çıkmaktadır.
Fahruddin Attar ks tevhidi göz hakkında şöyle buyurur;
Allah tevhîd nuruyla açarsa gözlerini,
Diline getirir İlahî seslenişi.
Gözünde her şey bir olunca,
Artık nasıl şüphede kalabilirsin?
Kimde vardır o keskin göz?
Neye baksa O nu gördü o keskin göz.
Binlerce yıl geçti üstünden
Sonunda birinin adı bir yere yükseldi.
Sen kendini bilmiyorsun;
ben ne yapayım da,
Bu şüpheyi senin gönlünden söküp atayım?
Yüz yıl yaşasan da
Görmezsin, bilmezsin kendini.''
Attar Ks
Seyyid Ahmet Hüsameddin Hz şöyle buyurur;
''Hayvan hep evindedir, insan ise evine gitmek için hep yoldadır... Bu âleme, kendimizle tanışmaya geldik; bir bakıp çıkacağız!
- Şerîat, fiilleri nefse mâlederek kulluk etmek, imtihana çekilmektir. Hakîkat, fiileri Hakk'a vererek Hakk'ın senden fâil olduğunu seyretmektir.''
Uyanık akıllı yolcu bu sözü tefekkür eder ve gözüne rehber edinir..
Mısri Ks hz lerinde Vahdet -kesret görüşü
Tâ ezelden biz bu aşk içinde rüsvâ olmuşuz
İsmimizdir söylenen ma’nâda Ankâ olmuşuz
Gerçi sûret âleminde sandılar kesretteyiz
Kesret içre bilmediler ferd ü tenhâ olmuşuz
Şol izâfât u taayyün sofların giysek ne var
Çünki andan soyunup ma’nen muarrâ olmuşuz
Mantıku't-Tayr’ın lügât-ı muğlâkından söyleriz
Herkes anlamaz bizi bizler muammâ olmuşuz
Lafz u sûret cism ile anlamak isterler bizi
Biz ne elfâzız ne sûret cümle ma’nâ olmuşuz
Katreler ırmağa ırmak erdi bahre cem' olup
Kavuşup birbirine hâlâ o deryâ olmuşuz
Zerreler şemse güneş erişdi vahdet kânına
Kalmadı aslâ ta'addüd ferd ü yektâ olmuşuz
Her kesâfet kim izâfet gösterir âyînede
Ol küdûret tozunu silip mücellâ olmuşuz
Zâhidin zikr etdiği şol harf ü savtın resmidir
Zâkir-u mezkûr zikre biz müsemmâ olmuşuz
Sofunun şol hûy u hâyı na'rasından almazuz
Vasl-ı deryâyız biz ol sesden müberrâ olmuşuz
“Alleme’l-esmâ”ya mazhar istersen gel beri
Âdem ü hem ana ta’lîm olan esmâ olmuşuz
Ten gözüyle Mısrî’yi sûretde görsem deme kim
Zirâ biz ol Kâf-ı sûret içre Ankâ olmuşuz
Niyâzî Mısrî (ks.) Hz.
“Göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan şeyler ile toprağın altında olanlar hep O’nundur.” [28]
Eski bir atasözü '' Olanlardan dolayı başkalarını suçlayanların önlerinde gidecek çok uzun bir yol vardır.
Kendinde kusur arayanlar ise yolun yarısına kadar gelmiştir.
Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi suçlamayanlarsa yolu anlamış demektir.
---
Boş durmayalım çalışalım dedi dervişin biri..
Dervişe neye çalışalım diye sordular..
''Anlamaya '' dedi ...
İyide neyi anlamaya çalışalım diye tekrar sordular,
Devranı devranı dedi,
Devran nedir diye sordular ...
Derviş ; ''devran tevhiddir tevhiddir tevhiddir dedi..