Evet ikimiz de sevdalıyız ama sevdalarımız birbirine aykırı. İnsanların çoğu da böyle, al birini vur ötekine çıkan sonuç insan sayısın varlığı kadar çok. Öyle ki ucu bucağı yok. Kiminin sevdası umutları olmuş. Kiminin parası, pulu, eşi dostu. Kiminin malı mülkü rahatlığı, şehveti derken birde bakmışız ki ömür bu sevdalar peşinde tükenmiş bitmiş. Herkesin gizlese de söylemese de peşinde koştuğu gizli bir hayali bir leylası var. Hayatta saymakla bitmeyen bu sevda ve leylalar dünyanın malı mülkü şeytanın malzemelerin den başka bir şey değil...
Dünya pazarı insanları tavlamak ve avlamak için yere serpilen yem tuzakları ve yularlarıyla dolu. Sevdalar tuzak kurmuş kendilerine has yüzlerce naz ve işve ile oturmuş. Bize uzaktan gel diye işaret ediyor... Bu dünyada ki sevdaların işi ne...zati bu. Yani hayvan avlamak. Öküz avlamak boynuna yular bağlamaktan ibaret. Nitekim sonunda çoğumuzu avlıyor bağlıyorlar da. Örümcek ağına düşen sinekler gibiyiz.
Köşe bucak yaman bir düşman tuzağın ardında memur edilmiş bizi bekliyor.. Yani taşları bağlamışlar köpekleri salmışlar. An boşluk etmeye gör soluksuz avlarlar adamı.. Boynuna da yuları takarlar işleri güçleri yani görevleri bu. Yani kendi elinden alırlar seni.. Başka yerlere götürürler. Nereye götürürler onu bana sorma.. kendine sor..!
Bizse tuzaktan yani hiç bir şeyden habersiz ten derdine düşmüş çocukca hayallere dalmış,bir sıcak ekmek için fırına neşeyle koşuyoruz. Midemizin tenimizin derdi gayemiz olmuş.. Karnımız doyunca, başımızı kaldırıyor bir sonraki övün ne yiyeceğimizin tasasına düşüyoruz. Kara kara düşünüyoruz..
''Kör olasıca insan nede nankör..'' Bulamayınca azgınlaşıyor sağa sola öküzler gibi hayvanlar gibi saldırıyoruz.., Kimi yetişkinde, işlerini düzene koymuş ona dayanmış başka sevdalara dalmış çarkı tıkırında. Malına mülküne, parasına,bel bağlamış, akabinde imanını namazını kurbanını hayrını da ona . derken ayrılık vaktidir gelmiş çatmış..
Eee ne getirdin.!? .adam gibi bir cevab yok..! Tıkırında işler getirdim, boş sevdalar getirdim. Mide derdi ten derdi getirdim..! .Başka ne getirdin..!? ''..fırından sıcak ekmek aldım karnımı doldurdum. Midemi doyurdum. Onu getirdim..!? E onu hayvanlarda yapıyor.. O dediğin burada NAKİT yerine geçmez.. yüzüne dahi bakılmaz.. O burada en aşşağiılk işlerdendir.... Başka ne getirdin.... ''yok .!..''Yazın ''müflis...'' !
Aklımızı ve bizi bu duruma düşüren nedir hiç düşünmeyiz.. Aklımızı bu duruma çeken beden yani şu ten sevdalarından başka bir şey değil. Onun sevdaları da yemek içmek, para, mal, mülk, gezmek, eğlenmek, gülmek ,rahat etmek, konfor, bir elim yağda bir elim börekte olsun derdi hepsi bu.. Biz hep tenimizin ihtiyaçlarının yani sevdalarının peşindeyiz.
Biz ten yani beden derdini insan canının derdi sanıyoruz. Oysa tüm bunlar ten ve şu nefsimizin dertlerinden ibaret. Hâlbuki iş öyle değil aldanmışız. Bu beden kalıbtan ibaret bir izafi elbise olduğu defalarca ifade edilmiş. Âmâ gel gör ki İnsan düşmüş bir elbisenin derdine..
Hâlbuki insan elbiseden ibaret bir varlık değildir. Yüce bir anlam yüklenmiş misyon taşıyan bir varlık.. İnsan canının derdi hakikatte ruhun derdidir. Hakkın derdidir... Hatada buradan kaynaklanıyor. Ten derdi ruhun derdine perde oluyor. İnsanın başını kaldırıp gözlerini dikkatle açıp bakması görmesi gerek. Hakkın derdini ten derdinden iyice ayırması yola öylece koyulması gerek. Bu insanın işidir hayvanların anlayacağı yapacağı bir iş değil.. Bu yüce bir iş..!
Tenimiz yani vücudumuzun ihtiyaçlarının derdi yularla tutmuş bizi istediği tarafa çekiyor. Bizde o tarafa doğru öküzler, inekler, koyunlar kısaca hayvanlar gibi gidiyoruz. Ne bir fakirden ne bir mazlumdan ne iyilikten, paylaşmaktan ne, dertleşmekten adaletten ne merhametten davadan yoldan izandan kitabdan hakdan haberimiz yok...
Bizi bu hale düşüren tenimizin emrinde olan şu akıl yüzünden.. Aklın yularını koparıp tez can havliyle kurtulmak gerek. Bu akıl hayvanda da var. Aklın yularını hayvan bedenin elinden alıp ruhun eline vermesi insanın kurtuluşudur. Yani aklı hayvanın emrinden alıp insanın emrinde tutması boş bırakmaması gerek. Hayvanın emrinde olan akıl asla felah bulmaz iflah olmaz. İşte bu ten ile aklın düştüğü durumu hazreti pir bir kıssa ile çok güzel özetlemiş...
Aklın nefisle savaşı Mecnun’un devesiyle savaşına benzer. Mecnun’un sevdası Leylâ’dır, devenin sevdası yavrusuna... Mecnun’un sevdası, önde bulunan Leylâ’ya kavuşmak, devenin sevdası ardına dönüp yavrusuna ulaşmak!
Mecnun, bir an kendisinden geçti mi deve, hemencecik geri döner, geriye giderdi. Mecnun, tamamı ile aşkla, sevda ile dolu olduğundan kendisinden geçmemesine imkân yoktu. Kendisini gözetleyen akıldı... Fakat aklını, Leylâ’nın sevdası kapmıştı!
Deveye gelince o, çevikti ,fırsat gözleyip durmaktaydı.. Yularını gevşek hissetti mi, Anlardı ki Mecnun daldı gitti. Hemen geriye yüz tutar, yavrusunun bulunduğu tarafa doğru gitmeye başlardı. Mecnun kendisine gelir, evvelce bulundukları yerden fersahlarca geriye gittiğini anlardı.
Üç gün böyle yol aldılar... Mecnun, âdeta yıllarca tereddüt içinde kaldı. Nihayet dedi ki: A deve, ikimizde âşığız ama birbirimize aykırıyız... Arkadaşlığa lâyık değiliz! Senin sevgin de bana uygun değil, yularından da senden ayrılmak gerek!
Bu binicilikten adamakıllı usandım artık! Mecnun bu sözleri söyleyip kendisini deveden fırlattı attı, niceye bir dertten yanıp yakılacağım, yandım artık, dedi! Kendisini yere öyle bir fırlattı ki kazara ayağı da kırıldı! Ayağını bağladı, top olurum da dedi, onun çevgânının önüne düşer, yuvarlanarak giderim!
Bu iki arkadaş da, birbirinin yolunu vurmadaydı... Tenden aşağı inip ayrılmayan can, yol azıtır gider! Senin canın da arşın ayrılığı ile yoksulluğa düşmüş... Teninse diken aşkıyla deveye dönmüş! Şu beden devesinden tez kurtul...
Top ol da doğruluk yanına yat, aşk çevgâniyle yuvarlanarak git! Çünkü bu yolculuk, binekten indikten sonra Allah çekişiyle olur... Hâlbuki önceki gidişimiz, deveyle idi! Bu çeşit gidiş, gidişlerden apayrıdır... Bu gidiş cinlerin gidişiyle de olmaz, insanların çalışmasıyla da! Bu çekilip gitme, alelade çekilip gitme değildir... Bunu Ahmed’in lütfu meydana getirdi vesselâm
Maksad hasıl olmuştur vesselam
Ahmet DÜZGÜN