Yeni bir medeniyetin ve anlayışın Türkiye'de hakim olması ve huzur içinde yaşamamızın tek şartı, idarecisinden halkına kadar herkesin kendine ve milletine karşı dürüst olması gerekmektedir.
İnsan İster sağcı olsun ister solcu, ister milliyetçi olsun ister şeriatçı. İnsanın evvela doğru ve dürüst biri olması gerekmektedir. Bu ülkede huzur, herkesin birbirine dürüst davranmasıyla başlar. Belki içimizde o zaman sevgi tomurcukları açılır büyür. Hayatın kavga etmekten ibaret olmadığını görür ve anlarız.
Çoğu ideolojilerin ve dinin kaynağı doğruluk ve dürüstlüktür. İdeolojilerin ziyadesiyle sonunun nereye vardığı ise ancak yaşamakla tecrübe edilecektir ve bu bir süreçtir.
Hz peygamber (sav) İslam’dan önce tüm cahiliye Arapları tarafından dürüst bilinir ve Muhammed-ül Emin olarak tanınırdı ve sevilirdi. Anlaşamadıkları bazı hususlarda hakemliğine başvururlardı.
Keza dürüst olmak, emin olmak, güvenilir olmak, ecdadımızın bize kültür mirası ve dinimizin bir emridir. Fethettiğimiz ülkelerde bile zımmilerin adalet anlayışımıza hayran kaldığı bir neslin torunlarıyız biz.
Ne oldu da bugün yaşadığımız aynı coğrafyada, hırslarımız ve kinimizden dolayı kimse kimseyi çekemez oldu. Beraberce yaşamak bu kadar mı zor. Tahammül edebilmenin erdemini kendi dininde hadi bulamadılar başka dinlerde ve ideolojilerde demi bulamadılar yoksa kendilerini çağdaş diye adlandıranlar…
Hayır, erdem, dürüstlük, tahammül ve sabır, her millette her yerde var. Nedense bizde yok. Herkesin aklını başına alma zamanı gelmiştir. Dürüst olalım artık bu hırslarından ve bu inatlarından vazgeçmeleri gerek insanların.
Cumhurbaşkanına kinlerinden dolayı bu milleti ve devleti itibarsızlaştırmaya çalışanlar, aslında dinimize ve Devletimize düşman kimselerdir. Belli ki kinlerinden gizli gizli ellerini ısırıyorlar.
Bunu hazmedemiyorlar. Dinin önerdiği anlayış ve yaşayış biçimi sistem içinde pekâlâ mümkün... Herkes bir biriyle anlayış içinde yaşayabilir bunda bir sıkıntı yok. Kimsenin korkmasına da gerek yok.
Onların korktukları din, gerçekte kendi uydurdukları ve yıllarca yozlaştırdıkları sahte dindir. Kendi uydurdukları dinlerinden korkuyorlar çağdaş dediklerimiz. Hakiki din böyle midir? Asla değildir dinimiz, ilahi ve insana hayat veren bir tevhid dinidir. İnsanlığa ahlakı ve dürüstlüğü erdemi emreder. Yalan konuşmayı ihanet etmeyi yasaklar. Komşuya zımmide olsa merhamet ve mülameyetle davranmayı söyler. Komşunun dinine bakmaz. komşuluğuna bakar...
Özgürlük alanına şiddetle müdahale edilmediği, uzlaşmalarını bozmadıkları sürece huzur içinde yaşayabilir insanlar. Beraberce huzurlu yaşamın kuralı, farklı ideoloji veya inanca sahip olsalar bile insanların aralarındaki münasebetlerin de, nezaket kurallarına bağlı kalması şartıyla bu pek mümkün.
Tek bayrak, tek devlet tek millet, tek vatan bu çatı dürüst bir açılımdır. Eğer kendilerini çağdaş ve modern diye adlandıranlar iddialarında samimi iseler, evrensel hukuk kuralları gereği dinini yaşayanlara karşı tahammül göstermeleri beraberce huzur içinde yaşamaları gerekmez mi?
Dinini yaşayanlara karşı, iftiralarından, haksız ithamlarından, aşağılamalarından, yobaz veya gerici diye adlandırmalarından vazgeçmeliler. Pekala dürüst olabilirler.
Bir bakıyorsunuz aynı ailenin içinde başı kapalısı da var açık olanı da. Namaz kılanı da var içki içeni de. Hatta farklı ideolojiye sahip kardeşler de. Bu inkâr edilemez bir gerçek. Siyasi yapılanmaların içinde de keza durum böyle... Hal böyleyken gerçekleri inkâra ne lüzum var.
Dürüst olalım. Zira her şey dürüst olmakla başlıyor. Yapılacaksa bir yarış bu ahlak ve dürüstlükte olsun. Fedakarlıkta olsun, sevgi ve kardeşlikte olsun. Tahammül etmede olsun birlik ve beraberlikte olsun. Bır bakarsınız her şey düzelmeye başlıyor.
Bize ne vatandaşın yaşayış tarzından evinin içinden. Kalbinden niyetinden, aklından geçirdiğinden bize ne. Düşünceler şiddete ve ihanete, düşmanlığa dönüşmedik ce, biz bir birimize saygı duydukça beraberce yaşamak tabi ki de mümkün.
Şunun şurasında kaç günlük ömrümüz kaldı sair. Hz Pirin dediği gibi, Birbirinizle kavga etmek için bahaneler arayacağınıza sevmek için bahaneler arayın. Bir de bunu deneyelim…
Ahmet DÜZGÜN