İnsan bildikleriyle yetinemez çünkü varlığında kısıtlanmamış çok büyük bir anlam sahası var.. Tüm bilgiler anlamlar (allemelesma) insanın aslında mevcuttur.
Ancak bu geniş anlam sahası kısıtlı hayvan anlayışa verilmemiş bizatihi insana bildirilmiştir.. Ancak insanda ortaya çıkması baş göstermesi için sadece hatırlaması veya hatırlatma kafidir. Ama bu hatırlatma candan kalbden ve gönülden olmalıdır. Dilden kulağa değil. Hatırlamak ve hatırlatmak da çok fayda ve hikmet var.. Hatırladığımızda içimizdeki saklı sır anlamlar yani kuvveler açığa çıkar. Gerçek anlamı o zaman fark ederiz yani onunla tanışır kısaca dalgınlıktan uyanırız ..
İnsan sır sandığıdır çoğu şey onda gizlidir. Ama sırrı bulması için kendini bir hayli kazması şifreyi çözmesi gerek.. O zaman macerasını belki hatırlar...Ama bunun için önce uyanık olması şart.. Uyanık oldumu müşkilleri çözer gerisin gelir. Fakat uyursa rüya görmeye gülyabanilerin peşinde koşmaya eğlenmeye ve o uğurda yaşamaya devam eder...
İnsan, sebebi müsebibi ve müsebbibül esbabı bilmesi gerek.
Yani hadiselerin ardını aslını ve aksini anlaması ve bulması elzem. Can olmadan beden nasıl hareketsizse işler güçler hadiselerde varlık da öyle hareketsizdir bunu öyle kıyasla... O canı ve ardını ara şaşkınlığın dahada artar. Ama canı anlaman için sende aşırı merak ve heyecan lazım.. Tüm macerayı bilmek hatırlamak merakla ve heyecanla başlar. Bu heyecan bu merak sana başka bir akıl ve göz verir...Bu merak seni aydınlatır. Bu farkı fark ediş hak vergisi aydın bir nurdur. Bu nur senin anlam ufkunu açar. Vehim yani şüphe bulutlarını aklın ve kalbin gözü önünden çeker alır.
Başka bir aleme yepyeni doğarsın. Uyur idik uyardılar, diriye saydılar bizi'' gibi olursun. O an akıl başka akıl olur ve göz bir başka bir göze dönüşür. senin gördüğünü gören erenler ''Gün aydın, hoş geldin ey iyi talihli '' derler. Hilat verirler.. Bu hatırlama ve anma sadece insana verilmiştir. Andığı kadar anılır hatırladığı kadar hatırlanır insan. Unuttuğu kadarda unutulur. Hayvanlar gibi kendi haline bırakılır..
Hayvanda yahut hayvani anlayış da bu hatırlama ve anma duygusu ve bilgisi yoktur. Onda yediği şeyin bilgisi ve ayrımı dışında yeti bulunmaz. Başkasına fayda yahut zararı olmasından bile haberi yoktur. Hayvanın ademden nasıl haberi olsun...Her şeyden haberi olan sadece ademdir. Burayı iyi anla...
Uyanıklık bilgisi vahiy bilgisidir. Bu bilgi Peygamberler, Hak dostları ve ehlullah' dan elde edilir. Hatırlaman için önce sana uyanık bir ehil bir hatırlatıcı gerek.. Ki sende uyanasın daimi zikre dahil olasın devranın içinde yerini bulunasın... O zaman hayranlığın ve heyecanın coşkun artar.. Biliyordum bunu dersin... Daha fazlasını istersin aklın anlamaya kalbin sevmeye doymaz.. Korkma bu doyumsuzluk sana hakkın lütfudur. Çatlamazsın aksine sınırsız umman olursun....
Zira aklın ve ruhun sonsuz bir yapısı var. Sen onun zahirde görünen en son izafi kıyısısın yani denizin köpükleri gibisin.. Canında öyle... Soyun bu deryanın içine aslına gir. Bu yapı senin dünyadaki mukayyet kalıbına benzemez ki.. Midene nasıl benzesin. Yedikçe doymaz.. İçtikce bitmez sonsuzluğun yapısı bu...
Bu alemin ötesinde sınırsız bir alem var...Sınırsızlığı bu sınırlı akıl ve bedenle anlaman o deryaya dalman nasıl mümkün olsun... Mukayyed tane ile yetinme.. O kabiliyeti şimdi burda kazanman bütüne yani külle varman lazım.. Yoksa olduğun yerde kalırsın.....Hatırlamanın uyanık olmakla gizli ortak bir bağı var oda zikr dir. Sonunda bu hatırlama bizi anmaya dek getirir. Varlığa geldiğin andan buyana unuttuğun anmayı hatırladığında kaldığı yerden devam ettirirsin.. Zikr kapıya sürekli vurmaktır.
Zati her iki alemin tüm cüzleri ve zerreleri senin hatırlamanı istiyor bekliyor. Alemin her zerresi ve kuvvesi anmak dan hatırlamakdan ibaret. Ama sen bundan dünyada benim gibi gafilsin.. Sen uyuyorsun.. uyuyunca da o alemde uyuyor görünüyor sana.. Halbuki hiçte öyle değil tam tersi.. O daimi ve sonsuz diri.. Sen uyudukca hakikatte cansızsın..hareketde etsen ölüyorsun...Eksik ve noksan görüşlülüğün kemale yani olgun dolunaya dönüşürse o zaman o diri alem sana görünür. Hak dilerse ondan da ziyasına varırsın. Ziyasında tümden gayb olursun. Tam Adem olursun. Vesselam
Bazı kereler hatırlamana zahiri sebeb yani vasıta ve hadiseler vesile olduğu gibi bazı kerelerde sebebsiz hatıra gelişler anmana vesile olur. Kimi yağmur gibi uzun kimi şimşek gibi kısa görünür. İpin ucunu o an yakalarsan peşinden gidersin..Yok eğer kaçırırsan ipin ucunu kendisi değil sıkıntısı sana dert olur. Çözülene dek sebebsiz bir halde kalır.. Sende sebebsiz hüzünle kalırsın..Uyurken gördüğün ancak uyandığında hatırlamaya çalışsan bile hatırlayamadığın bir rüya gibi kalır içinde.
Ama yakalarsan ipin ucunu bir heyecandır başka bir candır doğar sende ... Canına can katar.. neşene başka bir neşe..Huzura başka bir huzur doğar... Doymazsın lezzetine tadına. O tadış o lezzet alış dünya lezzeti ve tadı değildir ona benzemez. Dünyayı ve içindekileri sana unutturan başka ilahi bir kuvvedir o. Kalbinde ve ruhunda bulunur.
Sen o canlanmayı neşeyi huzuru sabah uykusundan uyanmak sanma, annenin hazırladığı mükeyyeh bir kahvaltı yapmak gibi anlarsın görürsün.. Ama iş öyle değil ..Sen o kahvaltıyı ölülerin daha fazla uyuması için dünya anasının çocuğuna verdiği bir tuzak bil, yem bil. Tuzakda burada gizli ya anlaşıldı ise gözün açılır. Bu yaşayışı ve anlayışı sen diri sanma ölü say.. Dünyanın sana verdiği sevdiğin herşeyin sen tersine bak..tersine gör anla.. Öyle bakarsan ardında ne var ne yok hepsi gizlendikleri yerden ortaya çıkar sana görünür.. O zaman sobee dersin... Sobelersin....Yoksa sobelenirsin!
Ey asıl arayan kimse!
Şu aslı bil ki ;
kimde dert varsa o,koku almış,
dermana ermiştir.
-Kim daha ziyade uyanıksa..
o daha ziyade dertlidir...
-Kim işi daha iyi anlamışsa
onun benzi daha sarıdır. !
HZ MEVLANA
·