İnsana düşünmesi kuranda sürekli emredilmiştir.
Kısaca düşünmek faydalı ve faydasız düşünce olmak üzere iki kısma ayrılır. İnsandan istenilen faydalı ve doğru olan şeyi düşünmektir.
Kabil görüş yani kabul edilen ve görülende budur. Faydalı düşünceler kalbin ve ruhun gıdası olduğu gibi insana, insanlığa ve kainata faydalıdır.
Boş ve faydasız düşünceler ise şeytan ve nefsin oyuncakları ve malzemeleri dir.
Sürekli beynimizi ve kalbimizi meşgul eder İnsana ve insanlığa zarardan başka hiç bir sey vermez.
Bu yüzden insanın boş faydasız düşünceler den uzak durması ikaz edilmiştir.
Bu husus yani yazılan yazıda insana boş ve faydasız değil bilakis faydalı olduğu içindir.
Şimdi gözümüz ve kulağımız düşünmemize sebeb iki vasıtadır. Gözün ve kulağın faydasız düşüncede olması, ünsiyet kurması insanı boş ve faydasız düşüncelere çeker.
Bu kaçınılmaz bir gerçektir. zira çoğumuz bu tuzağa düşer tutulur sonunda ise çoğu zaman pişman oluruz.
Onun için işin sonun da pişman olamamak için faydalı düşünmek ahlak,fazilet ve bir erdemdir.
İnsanın gözünün ve kulağının haramdan boş düşünce ve işlerden uzak durmasının sebebi ve hikmeti budur.
Daha ileri bir irtifayla faydasız düşüncelerden boş ve faydasız işler doğduğu muhakkak.
Dünyada da faydasız işlerden faydasız durumlar ve boş hayaller doğar.
Bunlar birbirini tamamlar takip eder ta ki bir aile ve devletini kurana dek bu sürer..
Bu yüzden dünya faydalı işlerle dolu olduğu gibi faydasız işlerle de doludur. Zati hünerde faydalı işleri faydasız işlerden ayırd etmek faydalı düşünceyi faydasız düşünceden ayırmaktır.
Bu akıllı insandaki bir istidatdır.
Cahil insana göre ise erdem bir düşmandır.
Nasıl ki faydasız düşüncenin bir zürriyeti varsa dünyadaki faydasız işlerinde aynı öyle soyu sopu ve bir zürriyeti vardır.
İnsanı alıp götürdüğü meşgul ettiği bir yer vardır. Onların çoğuna ahmak-ı hayaller de denir. Ahmakı hayaller Cahil bir aklın faydasız düşünceyle evliliğinden doğan çocuklar gibidir.
Bu çocuklardanda çok faydasız şeyler yani oyunlar eğlenceler ve oyuncaklar doğar. Onun için faydasız düşünce ve işlerden doğanlar sufli yani adi işlerdir..
Aşağılara ve aşağılıklara meyillidir.
Velev ki Hak insanı uyandırmasın..
Aksine diğer faydalı düşüncelerden doğan faydalı işlerde yükselir ve yücelir.
Yani aslına gider..
İstidatler, insanın içinde gizli ve insanı kendine çeken, ısrar eden, rahatsız eden ama ne olduğunu bir türlü bilmediğimiz gizli kabiliyetler ve ilahi hakiketlerdir. Sanki uzaklardan kulağa seraba ve hayale benzeyen bir feryadın sesi gibidir. Yani belirgin değildir. Zira zulum üstünü örtmüştür.
Ya da gafleti yani duyarsızlığı insanı alır başka şeye meylettirir. Dikkat ettirmez..
İnsanın kendi öz sesi, kendini insana duyuramaz.!
Düşünmek dikkat etmekle başlar.
Dikkat etmekte fark etmekle başlar.
Fark ettiğinde insan sürekli düşünür.
Her düşünce bir fark edişin ürünüdür.
İnsanın kabiliyetine ve kalıbına yani anlayışına göre çoğalır yada azalır.
İşte bu farkı bir fark ettiren vardır ki fark ettirmeye sebeb olan şey her neyse o şeye göre bir bakıştır doğar.
Fark etmemize sebeb olan şey ya bize ezelde takdir edilmiş gizli istidat ve kabiliyetlerden yahutta dünyalık bir faydasız şeyden doğan işler ve düşüncelerdir.
Oradan meziyetlerimiz yani hüner ve hallerimiz yan marifetlerimiz içimize doğar ortaya çıkar.Ama şer ama hayr sonrada görünür. Ama bu takdir edilen bir zaman içinde olur.
İnsan neye becerikli olduğunu o zaman anlar severek o işe sarılır..
Yani O şey İnsanın gayesi olur.
Herkesin karınca kararınca anlayışınca sevdiği işi yani mesleği, istikameti, ameli ötesi inancı olur. .İnsandaki gizli ve sonradan ortaya çıkan bu kabilyetler insanı nihayetinde sevdiğin şeye çeker.
Ortaya çıkan bizim gerçeğimizdir.
İnsanın faydalı düşünce ve faydalı işleri tercih etmesi ona meyil etmesi hakkın lütfudur.
Yani Hak vergisi olan istidatlerin tesiri dolayısıyladır.
Çünkü faydalı ve doğru düşünceler, faydalı amellerin nuru ve ruhudur yani canını doğurur..
Mutlaka mahşer günü bir sürete bürünür görünürler. Onlara salih amellerde denir.
Salih ameller müminlerin huylarıdır.
işte aksi olan faydasız düşünce ve işlerimizden doğanlarda böyledir. Mahşer günü bir sürete bürür muhakkak görünür. Faydalı ve faydasız düşünce ve işler, hesab günü lehimize ve alyehimize uygun olarak bizi karşılar.Gelir elimizden tutar.çünkü onlar bizim ailemiz ve devletimizi oluşturur.
İstidatlere, Ruhun sözleri dili çağrısı derdi dedenir. Ruhun yapısı ise yücelerdendir.
Nur olduğundan çekişleri faydalı düşünce ve işleredir.
Bu yüzden İnsan neye istidatının olduğunu iyice düşünmelidir. Bu çok hayati ve imani bir gerekliliktir.
Yani İnsanın tercihleri hakikatinde ve mayasında olan ruhun tabiatının mahsülümü yoksa nefsin mahsülü mü olduğunu çok iyi düşünmesi iyi ayırd etmesi anlaması gerekmektedir.
Hz Mevlana bu hakikati şöyle ifade eder.
''Herkesi bir iş için yetiştirmişler, gönlüne o işin meylini vermişlerdir. Gönülde bir meyil olmadıkça el, ayak nasıl hareket eder. Su, rüzgâr olmadıkça çerçöp nasıl akar, savulur?
Oğul kendinde göğe doğru çıkmaya bir meyil gördün mü hüma kuşu gibi devlet kanadını hemen aç! Fakat kendinde yeryüzüne bir meyil gördün mü feryat et, ağlayıp inlemeyi hiç bırakma.
Akıllılar önceden feryat ederler, bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar! Sen, işin önünde sonunu sor da kıyamet günü pişman olma...!