Öncelikle bu gözün olgun bir göze sonrada görüş haline dönüşmesi şarttır.
Ancak bunun için insanın çok hicaplardan perdelerden geçmesi gerekir. Allah insanı dünya meşgaleleri, sıkıntılar, belalar, hastalıklar, geçim sıkıntısı, ölüm, hayat, neşe, zenginlik, sağlık vb gibi zıt adil karşılıklarla sınar. İşte bu zıd karşılıklı anlayışın ve görüşün üzerine çıkan üstesinden meselelere bakabilen göz ve görüş, aydın ve olgun bir gözdür. Bu göze can gözü kalp gözüde denir.
Hz Mevlana hazretleri insanın içindeki bakışına ve görüşüne söyle sesleniyor.'' Gözünü Hakk uğruna harca, herkesi kötü görme, görmediğini de söyleme, söyleme de gözüne bir başka göz, bir başka görüş verilsin. Başkalarında ayıp görmediğin için sana verilen o göz, gözlerin de gözüdür.'' Aksi bir düşünüşle az noksanda olsa verilen mana yine aynı böyledir.. Yani herkesi iyi görmesen bile, görmediğini söyleme '' gibidir. Buda yine iyidir. Hz pir Mevlananın görüş hakkında Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fihi ma Fİh geçen çok önemli sözlerinden derlediğim notları istekli taliplilerine paylaşma isteği duydum..
Bu notlar üzerinde çokça tefekkür edilmesi çok önemli. Arzu edenler istifade edebilir..
GÖRÜŞ SAHİBİ OL... GÖR AMA KÖR OLMA
Sen görüş sahibi ol da dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür.
Başına gelen belanın ilahî bir lütuf olduğunu anla, cüzde de küllü gör! Zaten ehliyet , seziş de budur.
Üzüm daha koruk halinde iken onun şarap olacağını düşün, yoklukta varı gör! Ey Yusuf, padişahlar padişahlığını, saltanatı sen kuyuda seyret! El çırp da bundan anla ki, her sesin aslı sensin, her ses senden çıkıyor. ayrılık ve buluşma olmasaydı şu iki avucunu birebirine vuramazdın. Sus! Bahar geldi, gül geldi, diken geldi. Bu bahar mevsiminde birçok güller, çeşit çeşit güller, çiçekler, çimenler topraktan baş kaldırdılar, gayb aleminden sıçrayarak geldiler de, bizi geldikleri yere, ötelere davet ediyorlar.
KÖPÜĞÜ GÖRENLE DENİZİ GÖREN KİŞİ
Değirmen taşının dönüşünü gördün, bari gel de dereyi de gör. Toprağı, tozu havalanmış görmedesin, toprağın arasında yeli de gör.Düşünce kaplarını kaynar görmedesin, aklın başına devşir de ateşe de bak.Allah ihsanlarını söylerken ben, senin her kılına bir sabır verdim dedi.Kendine gel de sabrına bu kadar bakma. Sabrı gördün, sabır vereni de gör. Dolabın dönüşünü ne vakte dek göreceksin? Başını çevir de hızlı ve coşkun coşkun akan suyu da gör.
Görüyorum deyip duruyorsun ama onu .görmenin birçok ayan beyan nişaneleri vardır. Şöyle denizin köpüğünü görüverdin mi hayran olman lâzım ki denizi de göresin. Köpüğü gören, sırlar söyler. Fakat denizi gören şaşırır kalır. Köpüğü gören, niyetlerde bulunur; denizi gören, gönlünü deniz haline getirir. Köpükleri gören, onları sayar döker. Denizi görenin irade ve ihtiyarı kalmaz. Köpüğü gören dönüp dolaşmaya düşer. Denizi görende hiçbir gıllügiş kalmaz.
GÖZ ARA
Bir acayip sanatkârdır ki bir sanatıyla zühale bu kadar hassa vermiştir... Artık sen öbür can yıldızlarıyla can incilerini de var, buna kıyas et! Duygu gözü, güneşe zebundur; ilahi bir göz ara, ilahi bir göz bul da, Onun bakışına karşı şimşekler saçan güneşin nurları zebun olsun! O bakış nura mensuptur, bu bakış, nâra...
GÖRÜŞ VERİLSİN
Ölüp giden kişiye kötü deme, iyi de deme; çünkü onlar, iyilikten de kötülükten de kurtulmuşlardır. Gözünü Hakk uğruna harca, herkesi kötü görme, görmediğini de söyleme, söyleme de gözüne bir başka göz, bir başka görüş verilsin. Başkalarında ayıp görmediğin için sana verilen o göz, gözlerin de gözüdür. Hiçbir şey ona gizli kalmaz. Bir göz, Allah'ın nuruyla bakarsa, her şeyi apaçık görür.
AKLI CÜZ-İ ŞİMŞEĞİN AYDINLIĞINA BENZER
Aklı cüz’i, mezara kadar olan şeyleri görür… Öbür kısımda velilerle peygamberleri taklit eder. Bu aklın ileri görüşü, mezara kadardır… Fakat gönül sahibinin aklı sur üfürülünce yedek olacak şeyleri görür. Bu ayaktan, bu akıldan bez, yürü… Kendine gaybı görür bir göz ara da berhudar ol! Cüz’i akıl, şimşek ve aydınlık gibidir… Şimşeğin verdiği aydınlıkla vahye erişebilir misin hiç? Şimşeğin ışığı yol göstermeye yaramaz… O ağla diye buluta bir emirdir!.
(..) Bunun gibi bütün zenaatlerde kimin aklı, cüz'î akılsa öğrenmeye muhtaçtır. Her şeyi ilk icat edense Akl-ı Küll'dür; Akl-ı Küll'e mazhar olanlar, peygamberlerle erenlerdir, onlar, cüz'î aklı Akl-ı Küll'e ulaştırmışlar, birleştirmişlerdir. Meselâ, insanın eli, ayağı, gözü, kulağı, bütün duyguları, gönülden, akıldan birşeyler öğrenebilir. Ayak, akıldan yürümeyi öğrenir. El, akıldan, gönülden tutmayı beller.
Gözle kulak, görmeyi, duymayı öğrenir. Fakat gönülle akıl olmazsa bu duygular, bir işe yarar mı, yahut bir iş görebilirmi? Şimdi böylece bu göz de akla, gönüle karşı katıdır, kabadır; akılla gönülse lâtif; bu katı, o lâtifle durmada. Bunun bir inceliği, bir letâfeti varsa bile ondan geliyor; onsuz hiçbir işe yaramıyor, pisleşiyor, katılaşıyor, değersiz bir hale geliyor. Tıpkı bunun gibi cüz'î akıllar da Akl-ı Küll'e karşı bir araç, ne öğreniyorlarsa ondan öğreniyorlar, ondan faydalanıyorlar; Akl-ı Küll'e karşı katı, kaba onlar.
GÖRÜŞ ELDE EDEN KİŞİ TASALANMAZ
Gözünü görüş güneşine dikmişti o. Kim, halvette görüşe yol bulur, hakikati görürse artık bilgilerle yücelmeyi dilemez. Can güzelliğiyle bir kâseden şarap içen, ağızdan duyulma haberlerle bilgilerden tasalanmaz.
Görüş, ekseriyetle bilgiden üstündür, bilgiye galebe eder. Bu yüzden halk nazarında dünya galiptir, sevimlidir. Çünkü dünyayı gözler görür; bu, eldeki matahtır… ahireti ise verilmesi va’dedilen borç bilirler.
ÇOKLUĞU VE BİRLİĞİ ANLAMAK GÖRMEK
Bir gönülde gönül nuru olmadı mı o gönül, gönül değildir. Bir bedende ruh yoksa o beden, topraktan ibarettir. Bir kandilde can nuru yoksa sidikten, pislikten İbarettir. O sırçaya kandil deme artık.O sırça, o kap, halkın yapısıdır ama kandilin nuru, ululuk ıssı Allah ihsanıdır. Hâsılı sayı ve çokluk kaplardadır, alevlerdeyse ancak birlik vardır.Bir yere altı tane kandil kosalar nurlarında sayı ve çokluk olmaz.O çıfıt, kapları gördü de müşrik oldu. Öbürü de nuru gördü de imana geldi, anlayış sahibi oldu. Ruh. kaplara baktı mı Şis'le Nuh'u iki görür.
Derenin, suyu varsa deredir. Adam, canı olan adamdır. Bunlar, insan değillerdir, suretten ibarettirler. Bunlar, ekmek ölüsüdürler, şehvet öldürmüştür bunları. Kaza ve kaderden gafilsin dedi iyi bak. Sen, fer'e bakıyorsun; asıldan haberin bile yok. Biz fer'iz, asıl olan kader hükümleridir. Kaza ve kader, dönüp duran gökyüzünün bile yolunu kaybeder. Yüzlerce Utarid'i kaza ve kader, aptallaştırır. Çare âlemini daraltır, demirle mermeri bile eritir, su haline getirir.Ey bu yolu adım adım adımlamaya karar veren kişi, sen hamın hamısın, hamın hamısın, hamın hamı!
ÇOKLUKTAN BİRLİĞE ULAŞ
Kesretten (=çokluktan) kurtul, vahdete (=birliğe) ulaş; yükseldikçe daha çok yükselmeye, daha ötelere gitmeye çalış! Ey Hakk aşığı! Kesret (çokluk) aleminden kurtul, mekansızlık alemine git, vahdete ulaş! Böylece, iki görmekten halas ol ve ikilik inancını taşıyan başı kes, imansız kişinin boynuna tak! Sen sonsuzluğun mesti olunca, ezel kılıcını eline al ve yiğit bir Türk gibi varlık Hintlisini bozguna uğrat! Şu hayvana bak; başı yerdedir! Evet; otlamakla meşguldür! Sen, hayvan değilsin; Adem soyundansın! Başını göklere kaldır!
Hz. Adem’in medresesinde Hakk’a mahrem olunca, gökyüzünün en üst kürsüsüne otur, ilahî isimlerden ders al! Eğer Hakk yolunda sefere çıkmak istiyorsan, mana atına bin, yüksel; yücelere çık! Hakikate susamış kişilerden ol! Çünkü onlar, suya kanmazlar; yükseldikçe daha çok yükselmek isterler! Mecnun gibi Hakk uğrunda savaşa giriş! 0 zaman aşk sana der ki: “Akıldan yüz çevir; onu bırak, def olup gitsin!” Sen, hem yakıcı ateş ol, hem ham iken piş, hem de yan yakıl!.. Hem mest olup kendinden geç, hem de şarap ol!.. Hem mahrem ol, hem sır ol; hem sohbet arkadaşı ol, bizimle beraber ol, hem de bizim kulluğumuzu yerine getir.(Divan-ı Kebir)
GÖZ VERİR
Senin ışıkların gönül penceresinden içeri girip gönlü aydınlatınca aydınlık, akla göz verir, görüş verir de bu halden can, her an ibret alır! Sevgilinin yolu ayrılık gamına düşünce zorlaşır! Allah yolunda cana dost olan, yine Allah'tır! Gayb aleminin güzellerinin güllere benzeyen yüzleri, güzellere görününce, çimenlik olmaksızın, canın kucağı kırmızı güllerle dolar!