Çoğu insan kendi anlayış görüşü ile gizli yahut açık kendi kendine övünür.Kimi insanda bilginin sonsuz ummanlığı ve derinliği karşısında acizliğini görür susar. Burada inad etmenin ayak diremenin zararının kendine olduğunu bilir. İnsan ben biliyorum dememelidir bu cahiiliktir. Yani her yeni bir bilgi bir önceki doğru bilgiyi tamamlıyorsa o doğru bilgidir. Olduğu yerde kalan her bilgi göl gibidir. Bir dağı aşmış yorulmuşsun halbuki aşılacak daha çok dağlar var. Aslına yani geldiği yere bağlanmadıkca maniaları aşmadıkca her bilgi tamam olmaz. Eksik kalır.Bilginin nihayeti ve kemali tevhittir.
Bilginin ve anlayışın kuvvetlerinin ve mertebelerinin önündeki engellere perdeler, melekeler de diyebiliriz. Bu perdeler ilahi muhatab olan insan için yaratılmış anlayış,bakış ve görüş melekeleri ve kuvvetleridir. Anlayış mertebeleri çeşitli melekelerden oluşur. Kuvvet mahallerinde yaşanır. Nefsle başlar akleden akıldan ziyadesi letaiflerde son bulur . Burada akıl meleklerinden maksad, ya memur bir melek yahut mesul meleklerin mahalli oluşundan ibarettir. Kuvvetlerinden maksad ise araz yani mahal yerdir.
Yani bu perdeler cisimden yani nefsten başlar akla oradan kalbe gönle ruha sırra değin bir yükselişten ibarettir. Yani hayvani his ve anlayışla başlar, saf ve pak nura dek yücelir. Özetle siccin ile illiyyün yani cehl ve kemal arsasındaki derece melekeleri gibidir...
İlliyyün hakkında Katade'den gelen rivayette göre; "İlliyyûn yedinci göğün üzerinde, Arşın sağ ayağı yanında olduğu belirtilmiş." İbn Abbas'tan gelen bir rivayette: "İlliyyûn Cennettedir" buyrulmuştur. İbn Ömer'den rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v) "İlliyûndakiler yerlerinden Cennete bakarlar. İçlerinden birisi Cennete baktığı zaman yüzünün nurundan Cennet aydınlanıverir. Cennettekiler: "Bu nur nedir?" diye sorarlar. Bu soruya: Taat ve doğruluk ehli olan iyilerin yurdu İlliyyûndakilerden birisi baktı" diye cevap verilir" (Ebû Dâvûd,) Diğer bir rivayette ise şöyledir: "Cennet halkı İlliyyûndakileri gökyüzünde parlak yıldızın görüldüğü gibi görürler" (Kurtubî,)
İnsan anlayış bakış ve görüş perdelerini aramakla kolay kolay her insan bulamaz bir araya getiremez. Ama olur da Allah dilerse derli toplu olarak insana buldurur. Çoğu kişinin ömrü yetmez kiminin aklı,herkes elceğizindeki ceyizle kalır yetinir. Keza insanın anlayışı görüşü bulduğu yitik ne kadarsa o kadar artar anlar. Bu anlayış görüş kuvvetleri ve perdeleri, bulunduğu yerdekinden sonraki anlayış kuvveti ve melekesi gaybtir. Bu anlayışın gayb perdesi içten içe doğru kürevidir. Bildiği şeye kıyasla diğer bilmediği bilgi gibidir.
Nurlar farklı farklıdır..Anlayış mertebelerinde nurlar birbirine karışmaz. Akıl ile melekler aynı nurdan yaratılmıştır. Fakat hakikatte insan ruhu'nun nuru aklın nurundan başkadır. Ruhu ise sırdır. İtibari olarak teşbih edersek güneş ve gölgesi gibidir. Aklın Nurun aydınlığı ve anlayışı ile ruhun aydınlığı ve anlayışı arasında çok dereceler olduğu alimler letaiflerle tasnif etmişlerdir.
Bu kabil bakışla daha öte bir anlayışa varmak mümkün.Özetle bu husus vahiy ve ilham arasıda ki fark gibidir. Gibidir den öte farkı gözetir de. İslam alimleri bu mertebeleri farklı farklı ele almışsada en doyurucu olarak imamı Rabbani hazretleri mektubatında bu hususu tam olarak ifade etmiştir.Herkes lazım olan bu irtifa melekeleri, bakışta anlayışta ve görüşte her mümin insana fayda sağlayacağı umulur ümidiyle paylaşmakta fayda var..
İDRAK ETME KUVVETİ ÜÇ TANEDİR
İmamı Rabbani mektubatın da insandaki (Müdrike) ya’nî bir şeyi anlamak kuvveti ilk önce üç uzuvda bulunduğunu doğru anlayabilmeleri için, bulundukları uzuvların hasta olmamaları lâzım gerektiğini belirtir. Akabinde Kalb' ten sonra ki anlayış kuvvetlerini ve melekelerini sırayla izah eder. Örneklendirir. Yani Müşahhaslaştırır şahsiyetlerde izhar eder.En önemli yeride bu husustur. .
1- Birincisi, görünen (his organlarındaki kuvvetler) olup, görme, işitme, koklama, gıdânın lezzetini alma ve sıcaklık, sertlik anlama. Bu kuvvetler, insanda bulunduğu gibi, hayvanlarda da vardır. Bu kuvvetler olmasaydı, insanlar, taş gibi, odun gibi olurdu.
2-İkincisi, (akl kuvvetleri) olup, hiss-i müşterek, hâfıza, vehime, mütesarrıfa ve hazânet-ül-hayâl denilen görünmiyen beş kuvvetlerdir.Bu kuvvetler hayvanlarda bulunmaz..Bu kuvvetler, insanların dimâgında bulunur. Bir şeyin varlığını, bu kuvvetler, güvenilen bir haberi işitmekle veyâ tecrübe ile yâhud hesâb ile anlar. İyiyi fenâdan, fâideliyi zararlıdan ayırırlar. Fen bilgileri, hesâb, bu kuvvetlerle yapılır.
3- Üçüncüsü, (kalb kuvveti) olup, müslimânların havâssına, ya’nî yüksek olan seçilmiş kimselere mahsûsdur. Kalbdeki bu ma’nevî anlama kuvvetine (Basîret) denir. Bu kuvvet ile anlaşılan din bilgileri, akl ve his kuvvetleri ile anlaşılamaz. Akl kuvvetleri ile anlaşılan şeyleri, insan, hayvanların en üstünü olan ata, senelerce uğraşsa, anlatamaz.
Bunun gibi, kalb kuvvetleri ile anlaşılan bilgileri bu seçilmişler, başka insanlara senelerce söylese, onlar anlayamaz.İmamı rabbani hazretleri bu üç tasniften sonra bunlardan dahâ yüksek mertebeleri şöyle açıklar. Bunlardan başka seçilmişlerin seçilmişleri vardır (veliler ve Hatemül evliya). Bunlardan da dahâ üstün Nebîler.. Nebîlerden dahâ üstün Resûller, Bunlardan da üstün Ülül’azm dereceler vardır. Bunların üstünde de Kelîmiyyet, (Hz Musa r.a).Rûhiyyet, (Hz İsa r.a). Hullet,(Hz İbrahim r.a). Mahbûbiyyet (Hz Muhammed sav.) Mertebeleri vardır ki, bu en üstün derece, Muhammed aleyhisselâma mahsûsdur.
ÖZETLE (ANLAMA) İDRAK MERTEBELERİ
1- His organların kuvveti ( Hayvanat)
2- Akıl kuvveti ( insan)
3- Kalb Kuvveti (basiret) Bundan başka
4- Seçilmişlerin seçilmişleri vardır..(rusuh sahibleri,veliler)
5- Bunlardan da dahâ üstün Nebîler,
6- Nebîlerden dahâ üstün Resûller,
7- Bunlardan da üstün Ülül’azm dereceler vardır.
8- Bunların üstünde de Kelîmiyyet, (Hz Musa r.a)
9- Rûhiyyet, (Hz İsa r.a)
10- Hullet . (Hz İbrahim r.a)
11- Mahbûbiyyet (Hz Muhammed sav.)
Mertebeleri vardır ki, bu en üstün derece, Muhammed aleyhisselâma mahsûsdur. Bu bilgilerden alıncak en önemli hisse ise
Kalbi kuvvetlerle ile anlaşılan din bilgileri, akl ve his kuvvetleri ile anlaşılamayacağı meselesidir. Hz Mevlana yine bu hususta; Nuh kavmine İnsanlık duygularımı değiştirdiğim için Allah bana duyuş, anlayış, görüş oldu dedi. O, bir gizli yerde duyulur ama bu evin duyguları ile duyulmaz. Allahın anlaşılacağı, duyulacağı duygu, bu cihanın duygusu değildir, o duygu, başka bir duygudur. Hayvan duygusu, o suretleri görseydi öküzle eşek de vaktin Beyazıd’ı olurdu buyurmuştur.
Anlaşılan bu ki akıl ve his duyularıyla ilahi bilgileri anlamanın ve görüş sahibi olmak mumkün olmadığı ifade edilmektir.
İnsan bir meseleyi yahut bir manayı anlayışta bu kadar derinliğe sahib olması anca k hakkın izn ve emrine bağlı olduğu gibi Hakkın dilediklerini bu anlayışa varis kılar.Zira bu bakış ve görüş hakkın bakış ve görüşünün muhabbetten tenezzülüdür. İstifade edilmesi arzusu ve dileğiyle ..