Çoğu insan nefs ile gönlü aynı şey zanneder birbirine karıştırır. Bu yüzden büyük bir hataya düşer. Her ikisi latif olduğundan kolay kolay anlaşılmaz. Ayırd edilemez. Ancak İkisinin arasındaki fark işlerin neticesinde ortaya çıkar. Çünkü gönül ile nefs birbirine zıt vasıflarla donanmıştır. İnsanda ki yaman çelişki burada gizlidir. Çünkü insan nefsi, kendini gönül gibi göstermekte son derece usta ve mahirdir.
İnsan ilk başında ikisini aynı görür. Hakikatte hüner bunu fark edebilmek ayırt edebilmektir. Kime bu hüner verilmişse hikmet verilmiştir. Çünkü bu hüner hakkın emri ile insana verilmiştir. Bu bilgi nefsini etkisiz hale getirmesi ruhu ten esaretinden kurtarması için insana verilmiş burhandır. Yani nusrettir.
Nefs bir kalpazandır. Hileleri yüzlerce cilt kitab konusudur. Ne yazık ki çoğumuz nefsin hilelerine kanar aldanırız. Bunun birinci sebebi insanın nefsini gönül zannetmesinden dolayıdır! Nefs adeta amaçları için kendini gönüle benzetir. Çünkü nefs vücut ormanının makyaj ve taklit ustasıdır. İnsanı çok kolay alt edecek bilgi ve donanıma sahibtir. Ancak din nuru onun tahtını bir anda alt eder.
Nefsi çok iyi tanımak hileli makyajlı tuzaklarını bilmekle başlar. Nefsini tanıdığı ölçüde insanı tanır insan. Önce insan kendi içindeki hayvan vasıfları ile insanı vasıflarını ayırt edecek akabinde olgunluk yolculuğa devam edecektir.
Esasında marifet önce içimizdeki haini yani ömür hırsızını bulmak ve onun yakalamaktır. Planlarını bozguna uğratmaktır. Bu ise övülmüş büyük bir cihaddır. En önemli hassa budur. Zira kale önce içten feth edilir denmiştir. İşte bunu fark edebildiği ölçüde içindeki haini yakalar insan. Akabinde ona kötü ilham vereni.
Nefs düşmanı dışarıda gösterir arattırır. İnsan o yüzden başkalarında kusur arar. Dedikodu ve gıybet yapar.. Şucları ortaya çıkarır. Alemi fitneye boğar. Yani İnsana kendi içindeki kötüyü ve kötülüğü yani kendini aratmaz. Bu konuda da çok mahirdir, Ustadır, Zekidir ve Kurnazdır.
Nefs diyarı kötülükler, gönül ise iyilikler mahallidir. Çoğu insan nefsinin anlayışını sevgisini, iyiliğini, sabrını ; '' GÖNLÜN'' anlayışı, sevgisi, iyiliği, sabrı gibi zanneder işte bunda aldanır. Halbuki bu ikisinin arasında büyük ve sonsuz bir fark vardır..
Nefs kanaat eder ama bir sınırı vardır. Gönülde kanaat eder ama bunun bir sınırı yoktur..Nefs de sabreder ama sınırı vardır, gönülde sabreder ama sınırı yoktur. Nefs de sever ama bu sevgi şehvet ve menfaat gereği yani dünyevidir., gönülde sever ama maddi menfaat temini için değil uhrevidir.
Gönlün menfati ile nefsin menfaati çok farklıdır. Anlatılmak istenen de zati budur. Çünkü gönül verirse ancak gönül almak içindir. Güzel mana yani hayr kazanmak içindir. Yani alınan şey maddi değil manevidir. Nefs ise dünyada gönül kazanmayı, hayra kazanmayı, dünyalık metası ve emelleri için kullanır. Çünkü nefsin gözü vahyin aksine görür. Maddi bakar toprak ünseyitiyle bakar.
Nefsin gözyaşları başka gönlün gözyaşları başkadır..! Ama çoğu insan nefsin gözyaşlarını gönlün gözyaşları ile karıştırır. Nefsin gözyaşları avını parçalamadan önce akan timsah gözyaşına benzer. Gönlün gözyaşları ise bahar ayında yağan yağmura. Çünkü O her şeye hayat ve can verir. Onun aslı ab-ı hayattır.
Nefs iyilik yapar gönülde iyilik yapar. Nefs yaptığı iyiliğin karşılığını unutmaz. Ama gönül unutur. Gönle yaptığı iyiliği hatırlamak ardır. Nefse ise hatırlamamak zillettir. Nefs kendine yapılan iyiliği unutur bu onun karakteridir çünkü nankördür. Birine yaptığı iyiliğin unutulmasına karşı kin güder.
Çünkü nefs yaptığı iyiliğin dünyadan dönüşünü sabırla bekler. Ama bu sabır intikam almak içindir. Karşılığı görmeyince nefs kinlenir. İntikam almaya yeltenir. Gönül ise yaptığı iyiliğin karşılığını beklemez. Çünkü gönül varlık aleminden öte kibirsiz ve kinsiz bir candır. İmtihan aleminden üstündür. Bu yüzden gönül ile nefs birbirine zıttır.
Nefsin imanı, tenin ihtiyaçlarıdır.. Dünyanın vaadleri nefsin amentüsü gibidir. Dünyadan İkram gördüğünde ona minnet duyar sığınır secde eder. Bulamadığında ömrü isyan ve itirazla geçer. Gözleri kan çanağına döner bedeni öküze benzer. Gönlün imanı ise gaybedir yani Hakkın vaad ettiklerinedir. Dünya ve içindekilere değildir. .
Nefsin münasebeti elle tutulan gözle görülen geçici, dünya metaına yani maddeye dayanır Gönül ise mukaddes olan ölümsüz manaya ... O mana ise hakikatin vasıflarından sadece biridir. Dünyanın merhameti gözyaşı vefası yoktur lakin annenin merhameti vefası daim bulunur. Yaratılmışın, yaratanın yanında hükmü neyse gönlün yanında da nefsin hükmü odur. Nefsin ahireti, dünyada arzularına ulaşmaktır. Gönlün ahireti ise safi yüceliklerin kaynağına varmak
Gönlün bizatihi kendisi fedakarlık ve ihsandır cömertlik ve merhamet yurdundandır. O yurd ise İyiliklerin hayrın mahallidir. Nefs ise cimrilik ve kıskançlık otağıdır. Nefs sadece kendini sever ve düşünür Gönül ise tüm alemi cihanı kuşatmıştır.. Gönül, üstün olan tüm güzel vasıfların, yani sonu olmayan yücelikler mahalli yahut mahallindendir..
Ne mutlu o izi ve nişanı bulanlara ve tabi olanlara. Ne mutlu nefsi ve gönlü birbirine karıştırmayanlara. Ayıranlara. Sonsuzluk ile mukayyed zaman ile nasıl mukayese edilsin. Mümkünü yok bunun.. Birisi madde kalıbında karşılık bulan fani.. Diğeri ise sonsuz nurdan karşılık bulan kalıbsız ebedi... Gönlün gıdası nur Nefsin gıdası toprak dünyası boşuna dememişler...
Marifetten ve imandan yoksun akıl, nefsin timsah gözyaşları yüzünden vahiyden ayrı bir çıkış yolu aramış sektörünü oluşturmuştur. Başına şeytan ve avenelerini yani işbirlikçilerini şimdilik oturtmuştur. İnsanları tuzağına böylece düşürmüştür. Düşürmeye de hala devam etmektedir.
Akıl yolun başında bunu bilebilseydi yani gönül ile nefsin yol ayrımını fark etseydi bu denli bataklığa ve tuzağa düşmezdi. İşin başında aklını başına alır yola koyulur istikamet bulurdu. Ancak sınama dünyasının iki direği olan gaflet ve uyanıklık dünya durdukça bu savaş devam eder. İşte hakikat bu ikisinin arasında gider gelir.
Uyanıklık, uykudan uyanmak değil aydınlanmaktır. Hak yolunda her an başka bir şey anlamaktır. Anlayış kandillerini çoğaltmak farkı fark etmek olgunlaşmaktır. Hadiselerden ders çıkarmak sürekli ibret almaktır.İbret almak kuranda övülmüş bir bakış ve görüştür..
Kime ziyadesiyle dünya anlayışı uyanıklığı ve istidadı verilmişse o kişi dünyayı erken elde eder. Kim daha az kabiliyetli ise neticede dünyayı geç elde eder.
Kimde ziyadesiyle mana alemine uyanıksa hakkı ve ahireti erken elde eder. Kimi de ne kadar geç fark ederse hakkı ve ahiretini o kadar geç elde eder.
Ahmet DÜZGÜN