Biz kendimizi tamamıyla dünya işlerine verdik. Birçok isteklere, emellere düştük. Hep dünya için çalışıyoruz. Servet, şöhret, yüksek mevki hırsıyla didinip duruyoruz. Bu yüzden de kederden, sıkıntıdan bir türlü kurtulamıyoruz.
Gamlardan, kederlerden kurtulmak için, Hakka değil de eşe, dosta sarılıyoruz. Eğlencelere kapılıyoruz. Bu vesilelerle kendimizi avutuyoruz..
Dünya malına tapıyoruz, çok zengin olmanın yollarını arıyoruz... Şehvet ve şöhret peşinde koşuyoruz. Yüksek mevkilere çıkmak, baş olmak, ona buna hükmetmek istiyoruz.
İstediğimizi elde edemediğimiz zaman yahut elde ettiğimizi kaybedince üzülüyor harap oluyoruz. Bu hal, bu didinme, bu sızlanma bu inleme, bu gözyaşları ne vakte kadar sürecek? İçine düştüğümüz şu acıklı halimizi bir türlü anlayamıyor göremiyoruz. Bir türlü aslımıza yani ahdimize gelemiyoruz.!
Kalb gözümüz körleşmeye başlamış, Can kulağımız sağır olmuş..! Hak için canla başla mücadele ettiğimizi söylüyoruz ama biz kendimiz onun sözlerini duyamıyoruz. Ama iş dünyaya ait söylenilenlere sıra gelince hemen duyuyoruz.. Ona canla başla sarılıyoruz saldırıyoruz. Hırslara kapılıyoruz..
Kendi menfaatimiz olunca avımıza aslan gibi saldırıyor, yakalayınca da kimsenin göremediği bir yere çekiliyor iştahla kimseyle paylaşmadan yiyoruz. Başkalarının hak ve hukuk arayışına zorluklarına eman dilenmesine sıra gelince, karnı tok hayvanlar gibi takva sahibi oluyoruz.! Duyarsız kalıyoruz. Ne bir tavır nede bir duruş sergilemiyoruz.. !
Nedense dünya işlerinin seslerini tersine işitmiyor tersine duymuyoruz. Tersine olduğunu aldatıcı olduğunu anlamıyoruz! Yani, dünya malının mülkünün, yüksek makamlarının faydasından bahsettiklerinde faydalı olmadığını insanı karunlaştırdığını, pek azı müstesna çoğu insanı helak ettiğini göremiyoruz. Mana aleminin yararlı olduğunu bir türlü içimizden kabul edemiyoruz..
Yemi görüyoruz ama tuzağın nedense farkında değiliz. İmtihan edildiğimizi yani sınandığımız unutuyoruz. Ateşle azapla oynuyoruz.. Olgun insanlar, akıllı insanın yani gayba inanan müminlerin, işlerin başında sonu görenler olduğunu, bu yüzden Hakkı gözeten yetime mazluma veren salih amel işleyen kişiler olduğunu söyleye gelmişlerdir.
Böyle kişiler hesap günü gelmeden kendilerini hesaba çeker. Hak için insanlık için iyiliğin ve hayrın peşinde canla başla koşar ve bu uğurda canını malını mülkünü seve seve Allah için infak ederler.
Ama biz kendimizin, sevdiklerimizin yani malımızın mülkümüzün peşine ve derdine düşmüşüz. Onların peşinde canla başla koşuyoruz. Etrafımızdaki dostlarımızın akıbetini her gün gördüğümüz halde hala ibret almıyoruz. Alamıyoruz.!
Dünyaya niçin ve nereden geldiğimizi unuttuk. Gayemiz tevhid ve Hak rızası kazanmakken, sınanmak için geldiğimiz şu dünya olmuş. Kendi rızamız ve benliğimiz olmuş. Kendimize tapmışız..!
Allah rızasını, asıl yurdumuzu unutmuşuz da, bu dünya çayırlığında hayvanlar gibi hiç bir şeyden habersiz otluyoruz .Akşam olunca da ahıra gidiyor sabaha kadar ot ot diye korkuyla sabahlıyoruz..! Zaten akıllı adama akıl defterinden bir harf kâfidir, yeter! Demişlerdir.
Ahmet Düzgün