Hiç kimse istemediği sevmediği bir şeyin hayalini kurmaz. Hakikatte, alem bir hayalden ibarettir" sözü bu anlamda çok manidardır. Üzerinde çok tefekkür edilmesi gereken bir husustur. Arif olana bir söz kafidir yeter. Bu söz, hayal, ya şiddetli muhabbetten yada şiddetli bilinmeyi istemekten olur veya doğar. Bu hayal teşbihle kabına sığmayan aşk gibidir. Kusurlu anlayışımızın idraki ancak bu kadar.
Böyle bir hayali ancak salt iyilik hayır sahibi mutlak bir varlık kurar. Biz bu hayalin hakikatini görmez veya anlamasak bile o hayal mutlak vücuda gelir, gelmeye de halen devam etmektedir. Gelenler ancak ve ancak safi iyilikler ve güzellikler ulvi emeller mukaddes feyzlerdir. Sonu gelmeyen ikramlar, ihsanlar ve lütuflardır.
Ancak bu hayale nispeten gölge mesabesinde addedilen nefse de hayal kurma kabiliyeti verilmiştir. Nefsin kurduğu hayaller nefesler sayısınca çoktur saymakla bitmez ama çoğu gerçekleşmez. Nefs hayalini kurduğu bir çok şeye ulaşamadan gözleri açık dünyayı terk eder gider. Onun emelleri ise zemmedilmiş şeylerdir. Yani fena işlerdir. Yani adı üzerinde fani işlerdir. Yani aslında yokturlar.
Mutlak hayr karşısında nefsin kurduğu hayaller, karanlığın ,aydınlığa nispeti yani aksi gibidir. Yani Nefs arzulamadığı istemediği şeyin peşine asla koşmaz. Onun şiddetli muhabbet ettiği taleb ettiği istek ve arzuları vardır ama onun hayali hayr sahibinin hayalinin tersinedir.
Yani aksine şiddetli bir şekilde kör gidişe doğrudur. Aşağıların aşağısına doğrudur. Onun hayali gündüze nispetle gece gibidir. İşte marifet dediğimiz hikmetler bu paradoksun içindedir. Hakikati anlamakta bu meseleye her iki kurgunun dışından bakmak ve idrak etmekle mümkün. Farkı fark edebildiği ölçüde insanın olgunluğu artar ,görüşü büyür. Görüşün büyümesi anlayışın genişlemesi ancak ilahi bir lutufla olur. Bu iki özellik yani görüşün büyümesi ve aklın sınırlarının genişlemesi hakikatin büyüklüğünü idrak te ilk temel hususiyettir.
Hakkın (muradı) yani hayali şiddetli muhabbetle hayale dönüşmüştür. Bu hayal, alemi kapsayan çok geniş ve çok latif bir kılıftır. işte bizim bu varlık dediğimiz alem onun hayalidir. Bu alemler Allah'ın bir hayali ise, ki öyle olduğuna iman ediyor inanıyoruz o zaman bu hayale çok kıymet verdiği için yarattığına yakin oluruz.
Yoksa Hak kıymet vermediği bir hayali kurmaz çünkü onu sevmez. Çünkü o lüzumsuz işleri boş şeyleri sevmez. Yarattığı hiç bir şeyi lüzumsuz yaratmamıştır yüzden hak, insanın bu hayale çok kıymet vermesini ister. Çünkü bu hayalin içindeki tüm varlıkları o kabiliyette ve istidatleriyle yaratmıştır.
İşte bu hayal dediğimiz varlık, şu anki ''mevcud'' tur. Yani bu varlık gibi görünen mevcudun cevheri ilahi hayaldir. O ilahi madenden varlık yaratılmıştır. Alimlerin bir kısmı, rahmani nefes kimi hayal kimi ise duhan olarak tarif eder. Bu Hayaldeki tüm yaratılan varlıkların hepsi sabit aynlerine (bi nev-i kader) yani mahiyetlerine göre kimi latif kimi de süret haldedir. Yani mütecessim haldedir yahut halidir. Biz buna şehadet alemi diyoruz.
Ama bu varlık Hakka göre ise bir hayal mesabesindedir. İşte alem bir hayalden ibarettir" sözü bu manada ifade edilmiştir. İnsan bu hayal içinde bir hayal gibidir. Ve o hayalin içindeki bir hayale şiddetle muhabbet kapılmış hiç peşinde koşmakta bir şeyden habersiz ve farkında olmadan yaşayan biri gibidir. İşte insan hadislerde belirtildiği gibi alemin hayal olduğunu öldükten sonra görecek ve bileceklerdir.
Ancak bu hayali yokluk ve hayali varlık her ikisi yaratılmıştır. Ustanın sanatını göstermesi için bir zemin birde mazhar gerekir. Bu manada zemin hayaldir, yani izafi yokluktur. Mazhar ise bu izafi yokluğun içindeki yaşatılan (hayali) izafi varlıklardır. Bu varlıkların özü yani nüvesi o varlığın içindeki insandır. Ve o insanların içinde olan İnsanı kamildir. Ve onun içinde sakladığı hakikatte, Hakikati Muhammediyyedir. Ve onunda hakikati sırrın sırrı olarak tefekkür edebiliriz. Sondan başa tefekkür edilebildiği gibi baştan sona doğruda tefekkürü mümkündür.. Ama Hak bunlardan mustağnidir. Anlayışta kemal içinde ve üzerinde başka kemaller vardır. Çünki Allah en Kamil olandır. Ve beridir. Ve Sameddir.
Kısaca bir hayal olmadan hayalin içindeki şeyler yani suretler de olmaz. Kalıbsız mana, manasız kalıbın bir anlamı olmadığı gibi. Bir şeyin içi varsa dışı da vardır. Yani hayal kaplayan ve kapsanan halinde ve latif bir haldedir veya latif şeklindedir. Manayı kaplayana hayal dendiği gibi kaplananlar ise hayalin içindeki varlıklar olarak tabir olunur. Bu hayal kaplayan olduğu gibi hem de içinde barındırdığı şeyleri kapsar. Bu kapsayış hakkın hayalinin kudret kapsayışıdır. Zatının değil.
Başka bir alt mertebe izahla teşbih edilecek olursa. Uzayın boşluğu içinde gezegenlerin hali gibidir. İşte bu uzayın boşluğu izafi yokluk gezegenler ise bu izafi boşluktaki izafi varlıklar gibidir. İzafi yokluk izafi varlığı kapsar. Başka örnekle deniz ve o denizin içinde diğer varlıkların yaşaması gibi teşbih edebiliriz. Ama denizde, içindeki balıklarda yaratılmışlardır. Deniz bir hayal, içinde yaşayanlarda hayalin içindeki varlık mesabesindedir. Ama bu bize göre değil hakka göredir. Unutulmamalıdır ki barındıran şey ile onun içinde barınanlar yaratılmıştır.
Zira yaradılış en latif halden ki ona hiç görünmezlik hali de denir en latiflikten kesifliğe olduğu gibi, kesafetten de en latifliğe doğru olan bir döngü gibidir ve sürekli vardır.. Buda sünnetullah gereğidir. Ama her iki hal de hakka nispetle bir hayal gibidir. Alem Hakkın nispetidir. Hakkın bu cihetle varlıklarla olan bağıntısı hayal gibidir. Bir kısım alimlere göre ise varlıkları gölge gibi tabir ve tarifte bulunur.
Çünkü yukarıda zikrettiğimiz gibi, Allah cc tüm kemal sıfatların sahibidir. Hak gayblerin gaybidir çünkü o gaybul guyubdür. Gizlilerin gizlisidir. Ve Allah ALLAMÜ'L-GUYÛBtur. Nasıl ki tüm gizlileri ve gizlenenleri bilir. Kemal sahibi olanlarında en mükemmeli olduğu gibi latiflerin de en latifidir. Hakikatte ve gerçek latif odur..
Diğer latif olarak anlatılanlar ya da var olanlar ise yaratılan izafi, itibari ve fanidir. Çünkü O tüm şeylerin başıdır. Yani kaynağın yani abı hayatın başı odur. Çünkü Allah her şeyin Evveli, ahiri olduğu gibi aynı zamanda zahiri ve batınıdır. Her şey bu isimlerin içindedir.
En latif olanın latif oluşuna delil onun bu gördüğümüz lütufları bir bulut gibidir. İşte bu lütuf önce latif hayal gibi görünür. Yani Olmayacak bir şey dua hayal gibi görünür veya sanılır. Yani var olması asla mümkün olmayan şey veya bir iş gibidir. İlk başta asla inanamayacağın bir şeyin gerçekleşmesi gibidir. Bir de bakarsın ki sahiden olmuştur. Bu seni nasıl şaşırtmışsa lütfun varlığı da seni öyle şaşırtır. Hayret edersin.
İşte Hak bu lütufları ile her an ve gün şaşırtmaya devam etmektedir. Bu yaratılış gerçekte hayret edilecek şeydir. Sana bir şey anlatılınca onu anlamak için önce hemen onun hayalini kurarsın gözünün önüne getirmeye ve onun çözmeye çalışırsın kendini zorlarsın..
Mesela birisi sana melekleri tarif edince veya ahiretteki bir tablodan bahsedince hemen onun hayalini kurmaya başlarsın. Tabi inanıyorsan. İnanmıyorsan konu dışındasındır. O da artık senin hayal kurma kabiliyetin kadardır. Kurdun yetmez temel unsurlarını bozmadan sürmeye devam etmen gerek. Bu da arif olmanla ilgili. Hayli sürmek ise hayalin maksadı ve ufkunda kaybolmamak ve uzaklaşmamak kaydı ile.
Allah her insana hayal kurma kabiliyetini belli miktarda vermiştir. En güzel hayalleri ise iman sahibleri kurar. Bu kadar ince bir yol ayrımıdır burası zira her şey burada başlar hak ve batıl düşüncelerin burada ortaya çıkar.
İnsan hayal kurarak hayalindeki birçok şeye hayat verebilir ama bu hayalinde olur ve kalır. Ama bu kurduğu hayal dünyada aynı düşündüğü gibi gerçekleşirse biz buna hakkın duasını ve duamızı kabul etmesi var etmesi ile oldu deriz. Duanın gerçekleşmesi rabbin mucizesiyle olur. Bir kulda görünmesine de keramet denir.
Mademki dünyada gerçekleşmesi için Allah'dan dua ile istediğimiz şey yani hayalimiz karşılık buluyor o zaman niçin bizim cennette bir hayal tablomuz yok. İşte bunun içinde ölçü cimriliğe asla yer vermemiz, büyük düşünmemiz ve büyük görmemiz olmalı. Alabildiğine engin olmak Hak indinde insanın yüceliğini arttırır.
Hz pir ''korkma sen insanoğlusun, büyük oğlu büyüksün büyük düşünebilirsin. Çekinme elin göklere kadar uzanabilir gök kapılarını çalabilirsin '' şeklinde ifade etmiştir. Bu da yer ve ten kalıbından dışarı çıkarak bakmakla hayal etmekle mümkün.
Gelin bizde cennetteki canlı tablolarımızı çoğaltalım. Niçin cennette eşimiz dostumuz tüm sevdiklerimizle beraber alabildiğine geniş bir yer tahayyül etmeyelim. Ve bu tabloda ısrarcı olmayalım. Yahut arşa değin bütün cennetleri hayalimiz de tefekkür edip, latifliğimiz ve güzellik anlayışımızla süslemeyelim...
Sonra içlerinde sevdiklerimizle beraber ahiret unsurlarından yaratılmış cennetleri bir bir seyahat etmeyelim. Her birinin mahiyetini unsurlarını özelliklerini fezasını zeminini meyvelerini içindekilerini bir bir görmeyelim. Önemli kimseleri ziyaret etmeyelim. Onlarla konuşmayalım. Irmaklarından tatmayalım. Kevser’in den içmeyelim. Ama bu arada haddimizi de bilelim. Makamları üzmeyelim. Edebli olalım.. Engel mi var buna...hayır yok ..!! Nefsimizden başka ne engel olabilir ki.
Biz o hayale gidersek onlarda oradan çıkar bizim o hayalimize eşlik ederler. Sanılmasın ki gelmezler eşlik etmezler. Sadece bize düşen samimi ve şiddetli iştiyakla o hayali kurmak orada ısrarcı olmaktan ibaret. Zamanla o latif hayallerimizdeki ısrarcılığımız cennetin unsurlarından oluşan suretimizi belirginleştirmeye başlar. Cennetin diğerleri ve değerleri de işte o zaman belirginleşir. Gerçek olur
Herkesin hayalindeki cennetin genişliği, duygularının zenginliği kadardır. Mutluluğu, ilmi sevgisi arifliği kadardır. İzzet ve ikram görmesi dünyadaki merhameti kadardır. İnsanın cennette gördüğü karşılık bu dünyada düşündüğü ve yaptığı işlerin misillerinden oluşur. Cennetteki sarhoşluğu dünyadaki aşkı kadardır. İnsanın cennetteki rahatı dünyada ki cömertliği kadardır.
Kim en güzel cennetin hayalini kurar, tablosunu süsler sürekli genişletmeye devam ederse hak indinde büyüklüğü yani yüceliği o orandadır. Ama bu tahayyülümüz ancak kusurlu anlayışımız görüşümüz kadar olması kaçınılmazdır. Olsun biz yine de kusurlu da olsa cennetin hayalini, dostumuz, eşimiz ve tüm sevdiklerimizle seveceklerimizle beraber kuralım. Bakarsınız gerçek olur. .
Hayret hayalin bir gerçeğe dönüşmesinin karşılığıdır. Hayal ve hayret arasında gizli bir bağ vardır. Ancak aralarında ki bağı gerçekleşmesiyle görürüz. Allah sonumuzu hayırlı eylesin. Kurduğumuz cennet tablolarında bizi mahcub etmesin.
Ahmet DÜZGÜN