‘’İnsanın asli gıdası Allah nurudur; ona hayvan gıdası lâyık değil! Fakat gönül, hastalık yüzünden bu gıdaya düşmüştür; gece gündüz bu suyu içmekte, bu toprağı yemektedir.’’ His nuru adamı yere çeker, Hak nuru ise Kevser ırmağına götürür. Çünkü duygularla idrak edilen âlem, çok aşağılık bir âlemdir. His nurunu bezeyen, Allah nurudur. Bu suretle “Nur üstüne nur” ayetinin manası zuhur eder. (Hz Mevlana) Yaratılmış felek nurlarının sonu yoktur, sayısı çoktur ancak Baki nurun yanında esamesi görünmez.
Dünyada edindiğimiz alışkanlıklar yani duygularımız yani huy ve hislerimizin kaynağı tabiat alemi (aşağılık alem) dir. Hislerimiz nurunu yani işığını gücünü bu tabiattan alır. İnsan bedeninde bu huylardan başka arşdan verilen manevi duygular yani his ve huylar var ki, hepsi gücünü ve işığını Hakdan yani onun nurundan alır gıdalanırlar. Biri fani diğeri baki dir. Ancak beşeri olan his nuru, insandaki hak nurunun üzerini örtmüştür. İnsan bir müddet tabiatla münasebet içinde alışkanlıklarıyla akraba olmuş, toprak cinsine katılmış aslını unutmuştur. Her ferin aslı ile bir münasebeti vardır. Hak onlara bu münasebeti gizlice vermiş; akıldan gizlemiştir.Bu münasebet keyfiyetsiz bir haldedir..
Tüm kainata bu tabiata ve bedenlere huyları ve duygu özelliği veren Hak dır. Ancak bu tabiatın insana perde kesileceği de elçileriyle bildirilmiştir. İnsanın bu beşeri huy ve duygudan yani toprak huyundan lezzetlerinden bir an önce kurtulup daha hayatta iken asli huylarına lezzetlerine ulaşması elçileri vasıta kılmıştır. Çünkü hakikatte insanın gıdası ve huyu ; yaşadığımız bu tabiatın gıdası lezzeti ve huyu değil, Allah nurudur. Hakikatte insan Arş’ tan ve onun nurundan gıdalanır lezzet alır hisleri canlanır.. İnsanın hakikatte bu nurlarla münasebeti vardır.
Ancak bedenin gafleti, çocuk aklı ve hastalığı nedeniyle , insan bu münasebeti bir türlü kuramaz. O yüzden gözleri bağlı değirmen eşeklerine benzer. Değirmen bu dünyadır. İnsan, bu değirmen yani dünya alışkanlıkları, huyları ve gıdaları etrafında ’dönme dolap’’ gibi o duygudan bu duyguya, o huydan bu huya, bu suretten başka surete, o taddan bu tada sürekli dönüp durur. Bedenin gıdası ile hakikatteki insanın gıdası aslında başka başka unsurlardandır. Ten tenle bir olunca, gönülde gönülle bir olunca ancak huzur ve karar bulur. Biri insanı sonsuz baki nurlara doğru ağarken diğeri aşağılık fani alem unsurlarına ve huylarına doğru bedeni çeker.
İlahi manaların tesirlerinin yerini bedeni beşeri lezzetler ve hoşluklar kaplanmıştır.İster karşılıklı ister karşılıksız olsun insan dünyada bir şeye aşık yahut müptela oldu mu ona kavuşma hayali şiddetli artar. İnsan yeter ki bir şeyi şiddetli arzulamasın yahut ona aşık olmaya görsün. Sürekli o şeyin rabıtasını hayalini kurar. Arzuladığı şeyin hayali ve düşüncesi aklından ve gönlünden hiç çıkmaz. İnsanı gece gündüz meşgul eder.. Gizli açık her yerde onu anar ve arar.. Onunla yatar onunla kalkar.
Özetlersek kavuşma arzusu ve lezzeti insanı görünmez bir bağ ile kendine esir eder.Onunla vuslat derdine düşer. Yetmez tüm varlığını onun yolunda harcar Her şeyini gözünü kırpmadan donuna yani sonuna kadar düşünmeden verir..Buda yetmez sevdiği için ,iş sonunda can vermeye kadar gelir. Kendini neye verdiğine iyi bak .Sende nefsin ve dünyalık için kendini adadın birazda Allah yolunda her şeyini sonuna kadar ver..
Tesir göze görünmez bir his ve kuvvedir. Bu görünmez güç bedeni kendine çeker ona yön verir.. Sen esir olduğun şeye yani tesire iyi bak. Hayır mı şer mi düşün. Tesirin aslı nur mu yoksa ateş mi gör..Çünkü bu çekişler insana yön verir kıblesi olurlar. Hayatımız bu çekişler içinde bir mihval üzre yürür durur. Seni çeken tesirin ilahimi yoksa dünyevimi olup olmadığını tefekkür et. İnsan kendine tesir eden şeyin ne olduğunu çok iyi düşünmeli bulmalıdır. Canlı ve cansız eşya ve süretlere bağlılığı bunu gibi bil. Kendisine esir olduğumuz şey veya suret neyse insanın hedefi o olur.
BEŞERİ (MADDİ ) LEZZETLER VE İLAHİ (MANEVİ) LEZZETLER
Aslında maddi ve manevi duyguların gıdasından maksad, hedef alınan şeyin ve suretin verdiği lezzettir. İnsana verdiği hazıdır. İşte bu lezzet, haz yani hoşnutluk hali, ya ruhun gıdasıdır yada nefsimizin gıdasını teşkil eder. O zaman, mayamız ne için yaşadığımız ve neyi kıble edindiğimiz yani aslımız ortaya çıkar. Lezzetler ilahi ve beşeri olmak üzere iki kısımdır. Biri mana halinde, diğeri madde içinde latif yani gözle görünmez halde gizlidir. İlahi olan lezzet ve gıdaların kaynağı arş dandır. Beşeri olan lezzet ve gıdaların kaynağı ise ferş ten.
Biri vücudun azalarında yaşanırken diğeri kalb ve üzerideki ilahi olan latifelerde yaşanır..Biri ağızsız boğazsız uzuvsuz yenir diğeri bu ağız ve boğazla uzuvlarla yenen yaşanan lezzet ve gıdalardır. İnsanı nurlara kavuşturan tad ve lezzetler ; iman tadlarıdır. Yoklukta yaşanırlar. Vahdetin tadı , birliğin tadı, sıdkın, ihlasın, sevginin tadı, izhar ahlakının tadı, merhametin tadı ,zikrin yani anışın tadı, şükrün tadı,aşkın tadı gibi yoklukta yaşanan vb manevi lezzet ve tadlardır.
Beşeri beş duygunun gıdasıda böyle beşeri olan lezzetler ile olur. Ancak insanda bu beş duygu hisleri nurunu eğer Hak nurundan alırsa gelişir ve çevikleşir idraki artar.Topraktan almaya devam ederse hayvanlaşır. İlahi beş duygunun yani Kalb, ruh, sır, hafi, ahfa nın gıdası, Hak’ ve Arş’ nurundandır. Manevi olan lezzetleri tadmak az misalle; aslı hayal gibi rüya gibi olan latiflikle yaşanır.
Bu maddi ve manevi gıda ve lezzetlerin kendi içlerinde dereceleri ve tasnifleri vardır. Kimi arzdan daha aşağı siccine doğru alçalırken diğeri arzdan arşa değin yücelerin yücesi olan illiyyüne yücelir. Manevi lezzet ve tadların mahiyeti ilahi kuvvelerden ibarettir. İsim ve esmanın cevherinin aslıdır. Hakikatteki insanın duygularının gıdası işte bu Allah nurundandır. Diğer beşeri gıdalar hayvanlık duygularının gıdasıdır. Lokma bir yere kadardır lokmadan sonra insan için başka çeşit gıdaya geçer.
Kimi maddi lezzetleri sürekli çoğaltmak ister kimi de sonsuz manevi lezzetlerle doymak ister. Beşeri (nefsi) lezzet ve tadlarla, ruhun aldığı tad ve lezzetlere ulaşılmaz. Çünkü bunlar birbirine aykırı ve zıd olan Emir ve halk alemlerinin lezzet ve tadlarıdır. Hepside insi kendi lezzet kaynağına çeker..Kimi kalıba ve sürete yani varlığa kimi yokluktaki ilahi sıfat denizlere. Bizi çeken bu lezzetler aslımızın hakikatidir.
Kendine bir tokat at...sana tesir eden manayı yahut eşyayı bul..sana tesir eden lezzet ve tadın neden olduğunu bil.. Kendine gel de neyin tesirinde,hangi gıda ve lezzetinin peşindesin düşün..! Bana kızıp sana ne deme .. Kendine de..! Beşeri bir hayalin sarhoşluğu bu denli tesirli ise artık gerçeği hali nasıl olur anla... O hayalden kurtul.. hiç beşeri hayalle bu hakikatin hayali kıyaslanır mı. Beşeri hayaldena geç .,gel …birde hakikatin, yani tüm bunları yaratanın hayali var.. ona bak.. Kendini şamarla, silkelen birde o hayale bak..! Gerçek halinin tesiri nasıl olur onu düşün.. Ama o hiçbir kalıba sığmaz..sana ve bana men edilmiş..
Bedenin çektiği zahmet ve yaşadığın hallerin hepsi dünyalık mukayyed bir lezzet yani hoşluk içindir. İnsanın iyi işleri, ibadeti, sağlığı ve yakini için çektiği zahmet ise sonsuz sınırsız ilahi lezzetlere kavuşmak içindir. Beden ve nefs bir delikte fare bekleyen kedi gibidir, Avını ürkütecek her gürültüye papuç bırakmaz.. içten içe kinlenir kavga eder.. Peki ne için bu sabrı hüznü, kim için...Tabiki et için ..! Otsa ot için..para ise para için..evse ev için..araba ise araba için..Hep kendi için.. Birazda mana aleminden lezzet ve gıda bekleyen şahin gibi olsa o zaman insan olur bizim hayvan....
İnsanın hayvandan ayrıldığı yer lazım ki oda Allah nurunu gıda edinmesidir..Gözü Hak nuruyla bakan ve hak nuruyla gıdalanan gönle ve kalbe ne mutlu.Hz pir Mevlana. Gönül, akıl nurlarıyla nurlanırsa o nurlardan göze de bir pay verir. O göz, bu duygu alemine ait şeylerden geçti mi gayb alemini görür de bu kabiliyet yüzünden öpülür durur. Gönül cevherdir. Söz söylemek araz. Bu yüzden araz, âriyettir, maksat ise cevherdir. Buyurmuştur.