Bil ki bu sonsuz ve sınırsız birlik sahasına ermek için, aklın başka bir akla, gözün başka bir göze, kulağın başka kulağa dönüşmedikçe bu imkansız. Çünkü bu birlik yolu, kesiflikten latifliğe ondanda ziyasına dek süren bir yolculuk dan ibarettir. Bu anlayış ve görüş yolu kabalıkdan hassasiyete, suretten manaya, sertlikden yumuşaklığa, kötülükten iyiliğe, alçaklıkdan yüceliğe ,fani olmakdan bekaya, nefsaniyetten ruhaniyete ve ziyasına doğrudur.
Bu yol insanı külli aslına doğru yaklştıran ve olgunlaştıran bir yoldur. Bu gerçekleştiğinde insan ikinci kez doğmuş demektir. Bu doğum bu bildiğimiz fiziki doğuma benzemez bu doğuş anlayışın ve görüşün Allah vergisi başka yepyeni ve aydın bir bakış ve görüş elde etmesidir. ..
Yani bu sonsuz ve sınırsız birlik sahası için önce aklın ve gözün başka bir akla ve göze ve görüşe dönüşmesi, canın başka bir can haline gelmesi olması ve doğması şart. Bu latif saha, aklın, gözün ve kulağın tabiata ve varlığa bağlı olması, gıdasını ondan alması ve sevmesi sebebiyle insana perde kesilmiş o yüzden akıl idrak etmiyor, kulak duymuyor, göz açılmıyor.
Sen bu toprakdan aldığın ve alışkanlık haline getirdiğin mizacını yani köhne anlayışı bakışını ve görüşü bir an önce terk et. Çünkü ömür sermayen eriyor ve bitiyor.. Kaldı ki yükün büyük ve ağır, yol ise çok çetin..Buna nazaran birde her yer sana gülümseyen gizli tuzaklarla dolu..Sen önce sağa sola saldığın şu öküz aklı ve firari gözü bir an önce başına almakla işe başla.. Yoksa o anı bile sana vermezler..
Öküzün kasabın elinde ucuza kurban olmasın, millete döner, hayvana yem yahut toprağa dönüşmesin sonunda.. Kendi aklına fazla güvenme.. Yere göğe sığdıramadığın şu kocakarı aklı yani ukela görüşünü ve anlayışını başka aydın bir akla, göze ve anlayışa nasıl dönüştürebilirim sorusuna bir cevab bul.. Bu cevabı da can hali ile can havliyle ara.. Islık çalarak öküz aramayı bırak..Çünkü çok fazla vaktin yok hala senin gözün gönlün benim gibi oyunda oynayış da..
İnsan bu beşeri tabiat duyguları ve anlayışından oyunundan çıkmadıkça bu lokmadan kesilmedikce kendinden kendi varlığından geçmedikce lokman olmadıkca o hudutsuz aleme yabancı olmaya devam edecektir. Yarın yaparım yarın ederim sözleri kendini kandırmaktır.. İfritin uyurken parmağından çaldığı yüzüğü ne yap ne et ondan geri al.. Onu bir oyuna getir tez ondan çal...
İnsan yaban ellerde gurbette kayıp olmuştur. Kendini burada gördüğü tuzaklara yani düzenek halindeki zinetlere, oyuna, eşyaya, işlerin sarhoşluğuna vermiş kendini de buraya inandırmıştır. Akraba ve tanışık olmuş kaynaşmıştır.. İnsan yaşayışının, hayallerinin ve işlerinin sarhoşluğu içinde çok da mağrur.. Kim olmadı ki hepimiz olduk.. Buna mukabil geldiği aleme pek yabancı olmuştur. Oda yetmez gibi birde fena düşman kesilmesi yok mu.. Allah korusun...
İnsan tüm bu hakikatten habersiz yaşamaya devam ediyor. İnsanın geldiği birlik alemine olan şu yabancılığı ve düşmanlığı, aklı, gözü ve kalbinin kör olması yüzündendir. Demek ne kelime gerçekten öyledir. Gafletimizin ölçüsü kadar birlikten gafiliz... Uyanıklığımız ölçüsünce uyanığız.. Ancak bu dünyada ikinci defa doğanlar bundan müstesnadır. Maalesef içimizde böyle kimseler çok nadir göze görünmüyor.. Bugün ki siyasetten nasıl bir evliya çıkmazsa bu yazıyı yazan ahmak dan da bir halt olmaz bunun gibi.Tabi bu bizim duamız değildir. Allah dan umud kesilmez vesselam.
İnsanın aydınlık sandığı anlayışı ve görüşü olan bu körlük, aslında hakiki güneşin aydınlığı önündeki çekilen ilk perde..Perdeyi çekende zati insanın kendi nefsidir. Nefsinin şu kibri ,şehveti, yahut kendini beğenmişliği ve inadıdır. İnsanda karanlık perde içindeki halini bunu gerçek aydınlık sanıyor bu allı pullu cilveli kocakarı bilgisiyle gizli gizli övünüyor, sahte aydınlığa yani batanlara tapıyor .. gözünü aç.. Başka güneş başka aydınlık ara..
Bu temsili güneşin remzi sana başka bir güneşin varlığından haber veriyor.. Üzerinde çokça düşün.. Ayet ne demek, işaret etmek veya bir şeye işaret ediyor demek bunu düşün..Tüm bunlar yani varlık hepsi işaretlerdir demiyor mu Kur'an sana... Güneş de, ayda ve günde bir ayet yani bir şeye işaret ediyor.. Şimdi sen bu işaretleri, anlaman için eski gözlerle değilde dünyada ikinci doğan yeni aklın ve anlayışın ve görüş gözünle maksadı ara ,bil, gör...
Yani sen başka bir aydınlık veren göremediğin sonsuz ve sınırsız olan güneşi, ayı ve o günü ara onu bul. Özetle gerçek külli Aklı ,külli Nuru ve külli Ziyayı anla.. Vahdet güneşine var. Ama bu işaretler yani eserler ne ona benzer nede o bulduğun mana buna benzer. Her şeyde bu böyle, sen teffekkür etmeye devam et..
Öte alemin bu dünyadaki kapısına yani kapılarından birine yapış vazgeçmeden kapıya vur... Hayali sür ama sınırsız ve şekilsiz olan latif birlik sahasını ve cevheri anlamaya çalış.. Şunu unutma ki hiç bir ''asl'' esere benzemez.. Sen önce asl' a benze.. Onunun sünnetini ve huyunu huy edin, yola öyle koyul....
Anlayışı ve görüşünü yücelerden alan akla İnsani akıl denir. Bu akdes akıl gıdasını ruhaniyetten alır. Anlayışı ve görüşünü tabiattan alan akla, tabiata bağlı akıl denir.. Bu akılda gıdasını toprak anasırından (yani anasından) alır onu varlığının sebebi, sanır. Onun önce sütünü sonra lokmasını yer ve sonrada ona hizmet eder.. Umuru hep tabiata göre işler güçler olur. Yolcunun tez tabiat aklından ve hizmetinden kurtulup ruhaniyetin akdes, kudsi ve nihayet ziyası mukaddes akla ve hizmetine kendini ulaştırması gerek ..
İnsanın özü bu tabiat değildir ulvi ve yücelik alemindendir. Sadece kalıbı toprak zindanındadır. İnsanda o ilahi birlik aleminin sırları ve emanetleri bu kalıbla örtülüdür. Bu toprak mizacı, ruhaniyetine perde kesilmiştir. Kalıblardan kurtulanlar yani erenler kudsi akıl sahibi olmuşlardır. Din makamına ermiş mertebelerini bulmuşlardır..
Bunun en güzel misali suyun varlık daki kesif ve latiflik mertebeleri yani değişimleri gibidir. Ama yinede meselenin aslı gibi değildir .Biri madde halinde diğeri ise mana halindedir... Manalar ise A'ma ya bağlıdır. .A'ma nın önünde kesif ve latif maaniler vardır.. Bu sadece bize bir örnektir. Anlaşılması için seviyeninin düşürülmesi gibidir... Ötesinde daha çok anlayış ve görüşler var. Buda ancak Hak elçileri ve onların rehberlerinin tavsiyelerine uymakla olur.
Her şey aslında varlıktan şu lokmadan arzulardan kesilmekle başlar.. Lokma kesilmedikce lokman olamaz insan..Kesilmeyi istemesede insan zamanı geldiğinde zati bir emirle keserler...Varlığın tesirinden kurtulmuş biri neredeki ona yalancı sabahın yerine gerçek sabah görünsün.. Ben buradayım desin.. Talihi yaver olsun.. İşte bu sabah, din makamıdır.
O sabaha erenlere selam olsun.. Din makamının bakışı görüşü ve anlayışı insana verilen ilahi bir burhan ve lütuftur. Hak onu dilediklerine verir. Ama bunun için insanın önce şu hayvani ve tabiata bağlı aklı anlayışı ve görüşü bir an önce terk etmesine bağlı... Nur, insandan gayretsizliği nispetince kaçar, Tabiata olan bağlılığı azalttığı ölçüde nur ve aydınlık ona yanaşır sızar..O zaman insana başka akıl başka göz ve başka bir anlayış ve görüş doğar...
Hz pir Mevlana hazretlerinin buyurduğu gibi..''Sen “Kerremnâ” hükmünce bir padişahsın ki hem karaya ayak atabilirsin, hem denize! “Ve hamelnâhüm fil berri vel bahri” (isra-70 ) hükmüne mazharsın. Canını karadan kurtar, denize yürüt! Melekler için karaya yol yoktur. Hayvanların da denizden haberleri yok. Sen, ten itibarıyla hayvansın, can bakımından melek. Bu suretle hem yerde yürürsün, hem gökte.
Elmalılı
(1)Andolsun ki: Biz, Adem oğullarını üstün bir şerefe mazhar kıldık; karada ve denizde binitlere yükledik ve güzel güzel nimetlerle besledik; yarattıklarımızdan çoğunun üzerine geçirdik.