Teni şişmanlattığın yeter, birazda gönlü şişmanlatmaya bak’ cümlesi bizi düşündürdü.
Çünkü ten toprak gıdasıyla şişmanlar ama gönül şişmanlığı toprak gıdasıyla olmadığı aşikardır. Gönlün gıdası ten gıdası VE şişmanlığı ile kıyaslanamaz. Zira gönül, ten gibi maddi unsurlar dan mütevellid değildir. Gıdası da maddi şeylerle olmaz. Akıl da böyledir Ruhumuzda da öyle. Gönlün ve ruhun gıdası bir başka çeşittir yani cihetsiz alemdendir.
Ancak bu sözdeki maksadı anlamak önemlidir. Zira ten vasıfları ile gönlün vasıfları yani huyu aynı değildir. Bu misal dikkati celb için sana söylenen hikmetli bir sözdür.
Bu bir örnektir insana söylenir. Bu misal konunun anlaşılması akla sığması için insana verilmiş az benzer bir örnektir. Hiçbir misal, asla benzemez. Benzerse o zati misal olmaz, yani aslı olur. Kısaca o misal, örnek olmaz. Her insanda nasıl aynı benzer uzuvlar mevcudsa, bunun gibi insanda gönül, ruh, can, akıl gibi suretsiz manevi uzuvlar (kuvveler) var ki gözle görünmezler. İnsan, maddi ve manevi unsurları cem eden ve yaratılan izafi varlıktır. Maddi ve manevi unsurlardan yaratılan varlıklara örnek gerekirse melekler,cinler, ve insan ve hayvan bu soruya cevabtır.
Maddi ve manevi uzuvlar biri suret halinde diğeri suretsiz can gibi gizlidir. Biri mana yani sıfat halinde gizlidir, diğeri ten ve süreti halinde görünür. Toprak olur gidersin ama adın yani manan kalır misali buna örnektir. Beden olür fakat insanın manası her iki cihanda bakidir. Geçerli olan iş ve akçe budur.İnsanın maddi uzuvları nasıl büyüyüp olgunlaşıyorsa, insandaki manevi kuvvelerde şişmanlar büyür ve genişler. Maddi manevi her uzuvun, unsurlarına göre gıdaları vardır. Fark ve uyanış burada başlar.!
Fark insanın kabiliyetlerini çalıştırmasıyla ortaya çıkar. İnsanın hakkın ezelde verdiği istidatlerin farkına varması ayanı sabitesi gereğidir. Frakına varmamasıda yine ayanı sabitesi gereği..İnsanlar bu yüzden Hak dan ihtiyaçları için dua eder ondan ister. Dilenci yani muhtaç olan çömert kimse ondan ister. Çünkü her şey ona muhtaçdır. Nihayet tüm cüzler, kendi cinsinden olan küllüne varır. Hak işlerinin işleyişi budur. İnsandaki cüzi aklın gelişmesi büyümesi nasıl istenmişse, cüzi gönlünde şişmanlaması yani gelişmesi böyledir. O sebeble elçiler biz insanlığa tevhidi çağrıyı tebliğ eder.
İnsan yeryüzüne toprak gıdası yemek beslenmek şişmanlamak için gönderilmemiştir.
Hakikatte insanın gıdası hikmet ve nurdur.
Bunun la gönül tabiri caizse şişmanlar.
Gönlün şişmanlaması, amellerin canlarıyla olur. Gönül güzel inanç ve niyetlerle anlayışlarla, güzel sanılarla, şişmanlar , doyar ve büyür. Amellerin güzel manalarıyla gönül yücelir. Amellerin ve niyetlerin manası, ihlas hissi gibi,sevgi hissi gibidir ,ihsan hissi gibi yani gönül gibi suretsizdir.Gönül bu ulvi ve akdes hislerle gıdalanır.
Bu manalar gözle görünmeyen yoklukta gizlidir, insanın gaybında mevcuttur. Gayb alemi tesiri hissedilir ancak kendi görünmez ilahi mana kuvvelerinin mahallidir. İnsanda ki manaların olduğu yaşandığı kendi cüzi gaybı da böyledir. Elektiriği göremezsin ama tesirini şiddetle hissedersin gibidir. Gaybın aynası yani sahası varlıktır. Bunu gibi insanın içteki hisleride dışarıdaki eylemlerine benzer. Varlığın gıdası yenen içilen her şey topraktan nasıl mütevellitse. Gönlün gıdasıda yoklukta gizli ve mevcuttur. Yoklukta, varlığın aslı yani aksi olan, güzel manalar, yani hazreler, hazretler, cennetler, nimetler, nurlar ,daha çok bilinmeyen yücelikler latif halde gizlidir gönül onlarla doyar büyür gelişir. Gönül,ruh içinde onlarla gıdalanır aslına yücelir.
Nasıl ki Cüzi olan gelişmemiş akıl gıdasını aslı olan külli akıldan alır gelişir külli akla varırsa, Cüzi olan gönülde gıdasını aslı olan külli gönülden alır gelişir külli gönle varır.İnsan içindeki gaybın dan aslı olan külli Gaybe böylece uruc eder. Uruc eden her cüzi akıl ve gönül ,küllİ gönle yahut aklın sınırsız ummanına gark olur. Yeşilırmak, dağı ovayı aşar nihayetinde karadenizde gayb olur.
Her şeyde bu işleyiş böyledir aslına varır. Sıfatlar varlıkta isimler halinde unsurlarına göre renk renk, canlı cansız gibi cisimler suretinde gözükür. Bunlarla doyan gelişen beden yani ten sonunda aslına döner toprak olur. Gönülde manalar yani sıfatlarla şişmanlar büyür yücelince Hakiki gönülde yahut gönüle gark olur.İnsandan istenen kemal ve marifet hali budur. Velev ki hak dilemesin.
Ten ile gönül her ikisi murad ettiği şeylerin ardınca gider. Herkes kendi işini işler. Murad ettiği şey neyse onun peşindedir. Murad edilen nedir sorusu ve cevabı çok önemlidir. Bu sorunun cevabını çok düşünmek gerekir. Tenin muradı toprağın elinde ve içinde dir. Gönlün muradı ise pak ve yüce manaların sahibi Hakkın emrinde ve elindedir. Gönül geldiği yeri unutmaz hatırlar ama nefs unutur hatırlamaz. Ruhu zulümat perdeleriyle kaplar. Nefs doğduğu doyduğu şehri sever. Nereden geldiğini düşünmez. Düşünmeye başladığında hayvani huydan çıkar.
Ten, ruha yol kesen bir perdedir. Ruh bir müddet toprak bedene esirdir. Gönül, ten ile ruh arasında Hz Cebraile benzer, İnsanın ihlası , sevgisi, samimiyeti ve makbuliyeti nispetince yücelir uruc eder huzura varır. Gerçekte ‘Marifet’ yani hüner ruhun sıfatlarını huy edinmek, ten sıfatlarını huy edinmekten kaçmaktır. Çünkü ruhun sıfatları bakidir yani ölümsüzdür. Tenin sıfatları ise fanidir.
Tene ve varlığa ait sıfatlar değişir ancak ruha ait sıfatlar değişmez. Başka hale gelmez. Çünkü ruh bu çihet aleminden yani varlık aleminden değildir.Ruha bu değişmez özelliği Hak vermiştir.Ten, ruha tabi olursa uruç eder yani yükselir yücelir.Onu dinlerse kamil olur o zaman ruh ve akılla hakiki gönülle dost olur. Varlığın urucu, yokluktaki ruha tabi olmaktır. Tabi olmaması onun düşüşüdür yani alçalışıdır. Buda ruhu ve onun meleği olan gönlü zayıf duruma düşürür varlığa esir eder.
Namaz zamanların urucudur. Aclık varlığın urucudur. Tefekkür ise vehimlerin urucudur. Zikir boş fikirlerin urucudur. Urucun son sınırı yani varlık sahasının başladığı yerdir. Maksad bu varlık başlangıcından öze yani aksine doğru kapsayıcı görüşler, ihlaslı anlayışlarla abı hayata uruç eder. Varlık dairesinin özüne derinliğine doğru yücelir. Urucu nispetince gönlün nuru çoğalır, yahut aksi halde nuru azalır ta ki yok olur. Ten toprak olur şişmanlar. Gönül zayıflar söner. Yahut aksi olur.
Tüm iş güç yani maksad yükselişten ve alçalıştan ibarettir. İnsan varlıktan kaçtıkça birliğe yücelir ama varlığa bağlandıkça alçalır. Varlığın çokluğunda sayısız kıbleler rabler edinir. Gayesini unutur. Varlığın tesirinde kaçmak hissi (yani kuvvesi) ruhun insanı aslına yani arşa çekmesidir. Varlığın tesirinde kalmak,ruhu cinsinden uzaklaştırıp toprağa esir etmesidir.Hatırla gelir yerini ,inanma doğduğun yere. Nefs geldiği yeri unutur doğduğu ve doyduğu şehri sever. Ruh ise tam aksidir. O geldiği o eşsiz yeri ve ezel şehrini baki yurdunu özler .