Nasıl ki tohumlar toprak da biterse, insanda da düşünce ve fikirlerin doğduğu ve bittiği mahaller yani yerler vardır. Ancak insandaki bu mahaller toprağa benzemezler.. Toprak bir örnektir insandaki örneğin misli değildir. Nefs, akıl, kalb ve gönül, her biri birbirinden latif oldukları için gözle görünmezler. Bu latif unsurlar tabiri kabilse yaratılışında her ademoğluna cüzi miktar hak tarafından tahsis edilmiştir. Ancak sınama maksatlı verilen men edilmiş duygulardan arınması insanın aslına kavuşması istenmiştir. Maksad tohumdan ambarı, az dan çoğu, parçadan bütünü, eserden müessiri, kötüden iyiyi, çirkinden güzeli, bulanıklıktan arılığı, karanlıkta aydınlığı, isimlerden müsemmayı, cüzden küllü, kesretten vahdeti bulmak anlamaktır..
Ancak bu latif unsurlar cisim gibi değil can gibi gizlidir.. Temyiz kabiliyetine sahib akılla ancak hissedilirler. Salt fiziki ten yani kesif dört unsurdan olan beden insan olmaya yeterli değildir. İnsan ancak dört latif unsurla beraber olunca o zaman insandır yani canlıdır.. Yoksa yaşasa bile insan şeklinde cansızdır. Bunlar insanın gizli sermayeleri veya havuzları gibidir. Bu havuzların içindeki teklif edilmiş ve men edilmiş iyi kötü melekelerden (meleklerden-ordulardan ) mücahede ile geçilmesi doğru yolun bulması istenmiştir. İnsandaki bu latif unsurlar arınınca nihayetinde dört büyük meleğe remz olunurlar. Hepsinin hakikati buraya ulaşır. İnsan kendindeki dört büyük meleğin remzini anlayınca bulunca bütün vücudun ve mevcudun hakikatini azar azar anlar..Taki insan bu sermayelerle kendini ,maddi ve manevi cihanı yaratanı tanır.
Nefsden heva ve heves kaynaklı kötü fikirler ve düşünceler yani orduları baş gösterirken. Akıldan kararlı kararsız, doğru yanlış, cansız fikirler olduğu gibi, canlı olan yani akla akıl katan bilgiler ve düşünce orduları baş gösterir. Gönülden daim cana can katan güzel hayaller, güzel fikirler ve iyi düşünceler işler yani melekler ve cennet mülkleri doğar. Tüm bunlarda iki cihanda ki bizim niyetlerimizi gösterir. Kalb bu fikir ve düşüncelerin karar aynasıdır. Kalbde karar kılınan her duygu her iki alemde hale ve dışa yansır.
İnsan iyi ve güzel fikir ve düşüncelere hakim olunca kötü düşünce ve fikirlere mahkum olmaz. Tabi tam terside mümkün..Bu havuzların içinden hangi duygu daha ziyade baş gösterdi yani baskın oldu ise padişah olan duygu yani his o olur. O padişah gibi olan duygu tüm vucud organlarını (orduLarını) yani diğer duygularınıda kendi tarafına çeker yönlendirir.
Dikkatle bakarsak bu duygunun ardındaki yönlendirenin kim olduğunu anlarız. Acele etmez hemen atlamaz isek dikkatle bakarsak kendini ele verir. Yoksa vermez kendini göstermez.. Çünkü duygunun en zayıf noktası dikkat eden kişiye kendini göstermesidir yani o hassayı taşımasıdır. Yani ben kendimi beni tanıyana gösteririm ancak ona deşifre olurum teslim ederim der. Uyanıklığın ilk işareti ve başladığı yerde burasıdır. Bu hassayı duyguya Hak vermiştir. Bu yine Hakkın lutfu ve inayet kapıları sebebiyle olur.
Nefsin düşünceleri işleri çirkindir. Huyu huysuzdur hayvanidir. Hayvanların içinden en iyi örnek henüz eğitilmemiş sırtına eğer vurulmamış bir at gibidir. Yahutda serkeş bir eşeğe benzer. Bu benzetmeler ormanda yaşayan her iyi ve kötü hayvanın özelliğiyle çoğaltılabilir..Atın ilk başta huysuzluğu güzel huya dönüşmemiş düzelmemiştir.. yani at binilecek hale akıl dinleyecek hale gelmemiştir. Nefsin hali ve fikirleri buna benzer. Akıl dahi tecrübe görmüş akıldan bir akıl alana dek aynı eşek örneğindeki ukela kalan akıl gibidir.
Gönlün düşünceleri ve işleri ise her an olgunlaşmaya daha yakın güzel ve iyi işlerdir. İnsanın bu mahallerdeki sermayelerini havuzları ve özelliklerini çok iyi tanıması gerekir. Nefs havuzundan ,akıl havuzuna ondan kalb havuzuna oda yetmez nihayet gönül havuzuna kadar gelmesi çoğaltması büyütmesi sonsuz aslına kavuşması istenir. Gönlün katına ancak saf ve pak olan nefs akıl ve kalble ulaşır.
Doğru düşünce ve fikirler ruhun ve aklın emrinde olan nefsin düşüncesidir. Çünkü ruh ve akıl, nefsin efendisi olunca işler değişir. O terbiye edilmiştir. Eğeri sırtına vurulmuştur. Doğru olanda zati budur. Böyle bir nefse sahib olmak herkesin beğenisini ve hoşnutluğunu kazandığı gibi Hakkında beğenisini hoşnutluğunu kazanır. Her iki tarafta sevilmesine ve yüceltilmesine vesile olur. Allah terbiye edilmiş nefsi sever.Hakikatte bu beden yani ten bize tahsis edilen ruhun geçici bineği vasıtası veya kalıbıdır. Her bedenin Ruhuna göre kalıbı vardır. Ancak gel görki bu alemde yani yeryüzünde tam tersi görünür