Çoğu insan hayallerinin ve isteklerinin yerine gelmemesinden şikayetçi. Dertlerinden dem vurup duruyor. Kimse halinden memnun değil sokaklara dökülmüş bir suçlu arıyor.. Mevcut imkanlarıyla iktifa eden kimse yok. Kanaat pılını pırtısını toplamış nankör insandan kaçmış. Çoğu devlet insanı memnun etmekten aciz. Devletler bile aciz kalırken, insan nefsine karşı niçin aciz kalmasın. İnsanın işi zor.
Yaşadığı hayatın şartlarına inanmış kişinin hakikatin söylediği şartları bilmemesi normaldir ama hakikati öğrenmekte ve inanmakta direnmesi insanın cahilliği veya küfrünü arttırıyor. Dünya, kısa bir ömür için, ekmek veya konfor için yaratılmış bir yer değil. Dünyanın bir sınanış yurdu olduğu defaten söylenmiş ikaz edilmiş. Bu yurdun alabildiğine tuzaklarla dolu olduğu ayetlerle hadislerle kıssalarla, mesellerle insan ifade edilmiş. Ama çoğumuz yine ona aldanıyor kapılıyoruz.
İnsan etrafında gördüğü rahatlığa ve konfora bir an önce kavuşma arzusuna dalmış. Kurduğu hayalleri gerçekleştirme derdine düşmüş. Günümüz insanı aczi ve acizliği sevmiyor istemiyor. Ben aciz değil hakim olmak istiyorum diyor. Âmâ gel gör ki hakikat bu aczin içinde saklı. Acz övülmüş yüce bir mana iken şimdi şikayet edilen bir mana olmuş..?
İnsandaki sırda burada bir kimlikle ve görüntü altında yahut düşünce halinde ortaya çıkıyor.. Ama iyi ama kötü. Gel gör ki ilahi imtihan yani insanın imtihanı da burada başlıyor. Aklına göre kimi suçlusunu veya sebebini burada kimi ise hakikatini başka yerde arıyor buluyor. Kimi ona ya düşman oluyor yahut da kul..
ARZU VE İSTEKLER
Dünyadaki arzu ve istekler, nefsin tuzaklarıdır. Nefis bu tuzakları ve yemleri cazib göstermek suretiyle insanı aldatıyor. İnsanın halinden memnun olmaması şikayetçi olmasının sebebi peşinde koştukları, şu nefsin arzu ve isteklerinden başka bir şey değil. Gösterilen caba ve sabrın karşılığının boş çıkması haliyle insan nefsini çıldırtıyor..
İNSANDAKİ NEFS
Nefsin yemleri ve tuzakları olduğu gibi birde huyları var tabi ki. İnsandaki nefs istediklerine nail olamadığı zaman hırslanıyor. Öfke, kıskançlık kin, gıybet gibi vasıflar nefsin huylarıdır. İnsan nefsine uyduğunda küplere biner sağında solunda ne varsa kırıp döker. Yakıp yıkar. Kinden körleşir. Bu yüzden nefsin karalığı kalbe kadar yansır ve kalb kararır. Ta ki kalbte artık yurd eder. Yani kin taşımayan kalb kindar olur, hased etmeyen kalb hasedçi olur.
Kısaca kalb asli vasfından iyilik ve saflık mahalli olmaktan bu sebeble çıkar kötü bir kalb olur. Yani ölür. Yahut ölü deyin siz o kalbe. Nefsin huyları kalbin huyları haline gelince kalblerin ölümü bu şekilde olur. Devletlerde de durum aynı böyledir, insanda da keza durum böyle. Her şey bir birinin misali gibidir.
İşte nefs, asli sıfatları (huyları) olan hırsızlığa gasba yağmaya iftiraya kıskançlığa, yalana, dedikoduya cinayete dek ne varsa tüm kötü ve çirkin vasıflarını bir bir ortaya döker koyar.Bunda ne kadar israr ederse artık o nefs o kadar azgın bir nefs olur. Haddi aşan bu nefsler sınıf sınıftır. Sonunda her iki cihanda bu nefsler ilahi hitabla azarlanır yahut azabla cezalanır.
NEFSİN ELBİSELERİ.
Nefs, iyilik ve hayr yurdunda güzel ahlak ve ten elbisesine bürünebilir. Bazen abid bazen takvalı gibi görünebilir.. Bazen cömert bazen lider olabilir. güzel bir örnekmiş gibi görünebilir. Ama kötülük yurdunda ise insanda ve hayvanda hal ve harekete bürünerek filleriyle görünür. Uzun bahis vesselam.
NEFS KENDİ BAŞINA BUYRUK
İnsanı bu kadar azdıran kızdıran öfkelendiren içindeki nefstir. Nefs istediklerine nail olmadığı zaman insanı alet ederek isyana teşvik eder. Halinden razı değildir. Bunu hazmedemez. Kendini zindanda tutulmuş gibi görür. Zaten yaratılış hikmeti yeri de zindanda olması içindir. O taksimata tamamıyla düşman her şeye karşıdır. O kendi başına buyruk olmak ister.
Bunu özgürlük adı altında yahut geçinemiyoruz sloganları adı altında her yerde yapar. Yine orada da başka bir kimliğe bürünür. İnsanlık görünmeyen o azgın düşmanın arzuları yüzünden onun peşine takılmış şimdilik onunla gidiyor. İnsanı aklı değil Nefsi yönlendiriyor. Temyiz kabiliyetinden yoksun nefsi kontrol etmek mümkün değil. Zira O kral olma derdine düşmüş veziri ise vesveseler ustası iblis.. Bir kenarda sinsi sinsi oturmuş gülüyor.. İnsan habersiz.
Meradaki hayvanların da nefs den farklı bir yönü yok. Hayvanlarda kimi et peşinde kimi ot. Kimi Aslan ceylan kovalıyor. Kimi öküzler otlak peşinde. Kurnaz tilki pay peşinde.. Akbabalar havadan ölü leş gözlüyor. Karada vaziyet yani durum bu.
NEFSİN ASLI ve VASFI HAKKINDA
Nefsin aslının ateşten bir varlık olduğu söylenmiş suretinin ise çok dehşetli olduğundan insanın onu gördüğü an taat ve takatten kesileceği bildirilmiştir. Bu yüzden nefsin şekil ve suretinin insan gösterilmediğini hadislerle bildirilmiş ancak huyları tarif edilmiştir. Sureti hakkında muteber kitablarda remz yoluyla dehşetli bir ejderhaya gibi olduğu mecazi ifade edilmiştir. Nefes alış verişlerinin ateşten olduğu normal insan cesareti ile ona bakılamayacağı korkunç bir görüntüsü olduğu söylemişlerdir.
NEFS VE KALBİN İSTEK VE HEDEFİ
Nefsin istekleri ve hedefleri ile ruh ve kalbin istek ve arzuları tamamen birbirine zıttır. Tüm sarih rivayetler bu yöndedir. Velev ki nefs kontrol edilmiş terbiye edilmiş olmasın. Nefs toprak tabiatlı ruh ve kalb ise nur tabiatlıdır.
Bunların kaynağı ne ise hakikatte aradığı ''ŞEY'' de odur. Burada bakış açısı çok önemlidir. İnsan bu ikisi arasında kalmış yaratılmış bir varlıktır. İnsana kendini tanıması oradan yaradanını bulması istenmiş farz kılınmıştır.
Nefs tüm hayvan huylarını içinde barındıran bir varlıktır. Kalb ise tüm meleklik huylarını yani manalarını barındıran ulvi bir varlıktır. İnsanla beraberdirler. Can ise bunların daha da ardında saklı bir sır Ruhun huylarına sahip bir varlıktır. Hakikat, bu ikisinden geçip ruhun huyuyla meziyetleriyle huylanmaktır. Yani gerçekte ''İNSAN'' budur. Ama etrafta yok.. Mahallede etrafımızda nede sokakta izinden bir nişan yok.
İNSANDAKİ NEFSİN KÜÇÜKLÜĞÜ İLE RUHUNUN AZAMETİ
Hz. pir Mevlânâ’nın,'''Kendini küçük görmeyi bırak. Sen yürüyen bir evrensin'''' sözü ruhun azameti ve yüceliğinin insana nispet ve işaretle anlatımıdır. Nefsinle düşünürsen alçalır küçülürsün ama ruhunla düşünürsen büyük oğlu büyük olursun. Çok büyürsün genişlersin evrene sığmazsın. Ama nefsinle büyümeye kalkarsan kibirlenir aşağılanırsın.
Ruhun düşüncesi ile nefsin düşüncesi arasındaki fark asla mukayese edilemez derecede taban tabana zıttır .Pak olanın pis olana kıyası ne mümkün. Noksana göre kemal, ferşe göre arş örnek nasıl verilsin..
Biri süreta insanı alçaltır alçaklaştırır yerin çukuruna kadar indirir, diğeri ise tam aksi sürata yükseltir büyür nihayetinde yücelir. Nur madenine ulaşır. Yani remizle Sakarya nehri akar Karadeniz’de kaybolur. Çünkü sana emanet verilen ruh hiç bir kalıba sığmaz. Ruhun en mücerred ve bariz bir özelliği budur. .
Ya nefsine sahib olursun yahut ta sana nefsin sahib olur. Ya da arada arafta kalırsın. Ona sahib olursan işte o zaman gerçek insan olursun o sana sahib olursa hayvan gibi yaşarsın. Karar veremez hala orada kalırsan, biri veya bir şey gelir seni kapar.. O şimdilik bilinmez. Maksad hasıl olmuştur vesselam
Ahmet DÜZGÜN