Prof. Dr. Ekrem Demirli hocamız İnsaf hakkında yaptığı manidar açıklama o kadar kayda değer ki bu fakir aklı düşünmeye, kıymetsiz kalemini de yazmaya koydurdu.
Hocamızın ‘’insaf’’ tanımı tam olarak günümüzdeki insanlığın içindeki gizli ihlas ve riyasının anlaşılması için çarpıcı derece açıklayıcı ve ibret dolu kısa bir tespittir. Tespitten ziyade hikmetli bir kelamdır. Yeryüzüne terakki etmesi ve kemal sahibi olması için gönderilen insanın serüveni aslında hocamızın dediği gibi bu üç aşamadan geçiyor. Şöyle diyor hocamız:
1- Yükü bölüşeceğiz. Bu yolda ki zorluğu ve anlama güçlüğünü hep beraber aşacağız. Rabbimizi tanıyacağız bileceğiz öğreneceğiz. Âlemlerin rabbi olan Allaha kul olacağız. Ondan geldik yine ona döneceğiz.
2-Yolu bölüşeceğiz. Ben size gelirsem sizde bana geleceksiniz. Yani benimle yol arkadaşı olacaksınız. Yolu beraber yürüyeceğiz .
Ben sizi anlarken sizde beni anlayacaksınız. Birbirimizi yalnız bırakmayacağız.
Bir olacağız.
3- Mükafatı bölüşeceğiz. Sonunda ziyan yada kar, ücret ne ise adil bölüşülecek. Elimizi taşın altına hep beraber koyacağız. Dertlerimizi paylaştığımız gibi sevincimizi de paylaşacağız. Paylaşmak çok önemli bir ahlak..
Paylaşmak kadar zor bir şey yok hayatta.
İnsan ancak insafı kadar paylaşır.
İnsafsa insanın kabiliyeti ve niyeti kadardır.
Evet bu aşamalar insanın özünde ,sözünde yaptıklarında yaşanan aşamalardır. Yani afak ve enfüste, çoğaltalım örneği daha iyi anlaşılması için, içindeki yada dışındaki hayatında, cahilliğinde yada olgunluğunda, çocukluğunda yada ergenliğinde, ruhunda veya nefsin de, daha da önemlisi davası ve onun yolunda yaşadığı geçirdiği kemal sürecidir .İşte bu aşamaları, kimileri daha ilk başında, kimileri ikinci aşamasında, kimi de var ki son aşamasında insafı terk ediyor yahut kaybediyor.
Yaşadığımız hayatın sır özeti yani ‘’ihlas yahut riya özeti’’ işte bu insaf tanımı içinde açık şekilde ortaya çıkıyor. İnsafın kadarsın ademoğlu.
Vefan kadarsın.
Sonunda göründüğün kadarsın. Hülasa niyet, amel ve akibet üçlüsünün sonucu ortaya çıkan ürün. Mesuliyet yüklenen insanın iddiasın dan vurulduğu yer tam burası..
Aksini iddia etmesi ve bu uğurda sarf ettiği emeği cabası .
Hani meşhur sözlerdendir hep söylene gelir ‘’kaldırabileceğin yükün altına gir. Kaldırmayacağın yükün altına girme. Emanet sana verilmedikçe, kendini ehil bilme .Kendini her işe ve her şeye layık görme sonra pişman olursun yahut bak rezil olursun sonunda gibi....
Hak rızasını gözetmediğin halde öyle zannetiğin halbuki özünde sevdiğin dünyaya yani makam, mevki, servet yemine kör bir şekilde atlarsan tuzağa düşersin sonunda. Yani yükün altında kalır ezilirsin.Özetle ilklerde mukaddes yüke ‘’’bir niyetle talib’’ olursun. Başkaları da seninle beraber bu yüke bir niyetle ortak olur talib olur. O durağı yani geçeği onlarla geçersin. Sonra ikinci kısım durağa gelirsin yani yolu bölüşülmesine. Yani yükün götürülmesi için herkes gibi sende onlardan yardım istersin. Onlarda kendi niyetleriyle yolu seninle bölüşür. Gidişat ve görünüş şimdilik güzeldir.
E talih yaverin olmuştur artık. İş son aşamasına nihayet gelir çatar.
Uzatmayalım bu mükafatın dünyada iki tarafı vardır.
Biri izzet diğeri zillet tarafı.
Yani dünyada kar yahut zarar aşamasıyla karşılaşırsın..
Bu insafın son aşamasında sır gibi saklanan ihlas ve riya birbirinden işte burada ayrılır ortaya çıkar. İmtihan içinde imtihan içinde yine imtihan vardır devam ede durur.. Duvara çarpmalar başlar. Kar safhasında herkes bölüşmek paylaşmak ister. Zarar aşamasına gelince kimse paylaşmak istemez. Herkes bir yana kaçar suçlamalar kavgalar başlar..Cihan savaşları insan savaşları bu sebeble ortaya çıkar. Eş, akraba, dost, dava arkadaşlığı yol arkadaşlığı biter.
Hased, kin, garez orduları ortaya çıkar meydan bulur. Şeytanlar parmaklarını çıtlatır zil takar oynar. Sonrası bildiğiniz bitmeyen hikaye uzun bab vesselam..
Maksad, ta baştan bozuk bir kere. Baştan maksadı bozuk olanlarla bozuk olmayanlar burada anlaşılır. İnsafsız insan, Allah rızası için yüklendiği bu yükü ve bölüştüğü bu yolun sonuna geldiğinde Hak ve halk için değil kendi için olduğunu zanneder. Kendinin sanır kibr eder.Ben kazandım der. Bu da yetmez zararı üstlenmez. Yola çıkarken Hakkı ve insanları kendine şahit etti ilan etti sonunda insafı terk ettin. Hak derdi ve halk derdi derken nihayet sonun da derdi makam ve ceb derdi oldu. Yani insan hakka ve dostlarına Nankör çıktı. Biri parmak mı kaldırdı ben öyle biri değilim diye.. Ama nedense kimseye göstermiyor.
Neyse..
Etraf kendini ihlaslı gösteren riyakar nankörlerle dolu. Hala daha onların sofralarında tas yalamaktan memnun yığınlarca kıt anlayış var. Tas yalamayı ibadet ve fazilet zan ediyorlar.
Hak için kazan yine onun yolunda harca.! Kendi yolunda değil. İnsaflı insanlar ve vefalı insanlar ,yükün başında ve sonunda kazandıkları her şeyi yine onun yolunda sarf eder. Zarar ettikleri şeylerinde kendileri yüzünden olduğunu bilirler.
Elde ettikleri kar varsa adil bir şekilde dağıtırlar, zararı ise kendilerine bölüşürler katlanırlar. İşin sonunda, nemrud karun yahut fravun olmazlar. İnsaflı olurlar. Tevazu sahibi fakr sahibi olurlar.Bu sınıf insaflı insan tamahlarını öldürmüştür. O yüzden Tamah sahibi olanlar , tamah sahibi olmayan insanları hiç sevmezler.
Ama senin cahil aklın benim gibi onların kayıblarını ziyan görüyor. Kendinin kini ise kar gibi sanıyorsun öylemi el insaf .. O burada ziyan elbisesi görüntüsünde ama gayb hazinesi içinde ,Ya sen ..sen ise tam tersi ateş ten bir elbise içinde. Onu ancak orada anlar insan. Riyakar insanın bu dünyadaki ihlaslı görüntüsü ile elde ettiği kazancı tam aksi görünür orada.İnsaf edenlerin ziyanları da tabi ki tam aksi ...Bu aksi görenlere ne mutlu..
Allah anlayışımızı arttırsın.