Her insan içinde bir türlü tarif edemediği bir huzursuzluk taşır. Zengin olsun fakir olsun herkesin içinde huzursuzluk ölçüsüne göre bulunur. İnsanda mutlak manada yani tam ve kâmil anlamda emniyet ve huzur yoktur. Var gibi görünse bile bu huzurun hıfzı meşakkatler içinde geçer. Bu huzursuzluk hissi sürekli insanı rahatsız eder ve ona kendini hissettirir.
Kimi aklına kimi inancına ve yetisine göre huzursuzluğun sebebini ve tarifini bulur.
İnsanların çoğu huzursuzluğunun nedenini maddi bir sebebe bağlar. Modern insana göre huzursuzluk nedeni bedenin ve nefsi ihtiyaçlarının eksikliğinden başka bir şey değildir. Çünkü hayatları idame ettirmek ancak maddi gıdalarla olur başka bir nedenle olmaz. Yokluk halinde insan huzursuz olur. Özetle inanmayan insana göre huzursuzluğun kaynağı maddi tatminsizliktir.
Bu tatminsizlik organlarda ve nefsde olur.
Haliyle de aklına ve bakışına yansır .
Dinimiz bu maddi ve manevi doyumsuzluğu dengelemiş, akıl sahiblerine ilahi emirlerle sınır ve ölçü koymuş bunları ruhsat ve azimet olarak ifade etmiştir. Azimet bahsi maddi gıdanın aksine doğru çok derin düşünülmesi gereken hassasiyetler ilmidir. Bu hassasiyetler insanın vasıflarından insanın tamamen azad olması ile başlar. Kısaca inanan insanın gücü ve gıdası, lezzet veren madde değil tam aksine lezzet veren manalar ile olur.
İnanan ve inanmayan insanın görüşüne göre huzursuzluğun sebebi iki kısımdır.
İnsan huzursuzluğu bu iki kaynaktan alır. Burası suyun başladığı yer yani kaynak gibidir. Bu kaynaklar her şeyin başıdır. Bu su başları insan gibi yaratılmıştır ancak ilahi ikazla ihbar edilen hakikatleri içinde barındıran su gözleri ve kaynaklarıdır. Bu gözlerin ardında kaynakları yani özler saklıdır. Tafsilatları kendi içinde ayrı babları olan huzursuzluğu biz genel olarak iki ayırıyoruz.
1- Maddi Huzursuzluk
2- Manevi huzursuzluk
Maddi huzursuzluk bedenin ihtiyaçları ve nefsin arzularının eksikliği dolayısıyla başlar. Maddi huzursuzluğun yaşandığı organlar, insan bedeni içinde taşıdığı nefsi yani bugünün kısa tabiriyle egosudur.
İhtiyaçların noksanlığı (kanaatsizlik) ona adaletsizlik gibi gelir. Nefsin kıskançlığı ve hasedi burada ortaya çıkar. Nihayetinde insanın hırsla çalışmasına ,kinle bakmasına ve merhametsiz anlayış sahibi olmasına zemin açar. İnsanın isyan ve savaş çıkarması hep bu yüzdendir. Bu batıl savaş ve mücadele insanı nefsinin kölesi ve mülkün efendisi yapıncaya dek sürer.
,
Dünyada kalıblar içinde gizli kısa tad ve zevkler nefsin gıdalarıdır. Zevklerin kısa ve geçici olması yüzünden nefsin sürekli taleb etmesine aç gözlü olmasına sebeb olur. Bütün her şey gibi dünyada Huzurda kısa dır. Cahil insanın hırsı gözü bulunduğu duruma dışından başını kaldırıp baktırmaz. Cahil insanın düştüğü durumu kendisine mümkün değil nefsi göstermez. Gider başkasını durumu gösterir. Çünkü nefsin gözü kendi ihtiyacını bugünü görür ama akibeti yani ileriyi görmez. Bu hal deve kuşunun başını inadla kuma gömmesi yahut da yemi gören tuzağı görmeyen kuş misali gibidir. Hayatı boyunca sürekli tekrarlar durur. İşte insana nefsin serzenişi bu huzursuzluk şeklinde yansır. İnsan ruhun ihtiyaçlarını bir türlü nefsinin önüne geçirmez..
Manevi huzursuzluğun sebebi insanın ruhudur. Aslında insanın aradığı şey hayal edebileceğinden çok daha büyük ve yüce bir mana taşıyan emaneti ile ilgilidir.
Ama inanmayanlar sadece maddeye bakarlar. İnananlar bu sorunun cevabını bulana kadar ruhları ne parayla nede mal ile maalesef huzur bulmaz. Çünkü ruhun amacı ve iman edenlerin kaderi birbirine bağlıdır. İnsan alemdeki bilmecenin en değerli ve büyük bir parçası olduğu gibi bu gizemi çözecek olanda yine kendisidir. Hakkın izniyle çözdüğünde mümin bir bakıştır gelir insanı bulur. Ona her şeyi zamanla gösterir öğretir. Zamanla göstermesi ayrıca inzal süresi ve yavaşlıkla ilgilidir.
KISA ZEVKLER VE UZUN LEZZETLER
Mutlak manada huzur ,nefsin değil, insanın bizzat hakkın sıfatlarına tabi olması ile nihayet bulur. Buda kısa süreli zevklerin, uzun lezzetler haline gelmesidir. Bu hale ilahi sonsuz lezzetler de denir. Vucudun latiflik mertebesinde yaşadığı tatlardır..Bu yüzden mutlak manada huzur ''ruh''dur görüşü ehli sünnet alimlerince dile getirilmiştir. Ruh ancak ovasının yani vatanın sonsuz gıdalarına ulaştığında huzur bulur. Ruhun huzur bulduğu gıdaların bu unsurlardan olması pek mümkündür. İnsana nispetle gıdaları gibi .En doğrusunu Hak bilir
İnsanın kendi başını deve kuşu gibi kuma gömmesi yani meşguliyeti ruhu anlamsına fırsat vermiyor. Çoğu insan bu yüzden hayatı ve kendini az tanıyor, yolculuğun maksadını öğrenmeden göçüp gidiyor. Bildikleri kavradıklarıyla bir müddet mutlu oluyor yetiniyor. Bir müddet sonra anlayışı değiştikçe kavrayışı önemsizleşiyor sıradanlaşıyor. İnsanın kavradığı her şey elinin altında ve düşüncesinin içinde olması ona geçici bir hakimiyet güven veriyor. İnsan nihayetinde ondanda bıkıyor. Meğer dünyadaki her anlayış ve kavrayış tatmin oluncaya dek sürüyor.. Bitince sona eriyor endişe ve korkular başlıyor...
Aslında insanın fıtratı istidatı öyle yüce anlayışlara gebe ki, bu dünyadaki aklı ile mümkün değil kavrayamaz. İnsanın aradığı şey aslında hayal edebileceği şeylerden çok daha büyük bir şey, İnsanlığın bundan habersiz oluşu huzursuzluğunun tatminsizliğinin gerçek sebebidir. Ancak farkı fark edebilen bakış görüş akla ve kalbe oradan ruha değin irtifa kazandırır. Kazandırdığı gibi o irtifanın nimetlerinden de faydalandırır.
Peygamberler, insanlara, hayal edebileceği şeylerden daha büyük yüce haberler getiren masum elçilerdir. Yani başka bir aklın ve ruhun, yani külli aklın ve ruhun varlığını ,cüzü olan akla bu haberleri verirler. Ayet ve hadislerde geçen işaretler bu meyandadır.Akıllı ve arif olanlar,bu nakledilen tablolardan ,ipin ucunu yakalar, hakikatteki hayatın atlas kumaşını tanır anlarlar.!?
İnsanın tatminsizliği ancak bu yüce bilgi denizine ulaşması ve müjdelerle huzur bulur. Ama bu yüce bilgiler insana göre şimdilik bir hayal gibi gelir. Bazı şeyler insanın aklı ile değil ruhun aklı ve görüşüyle ancak anlaşılır. Biz buna iman ve yakin diyoruz. Ruh aklın çok ötesinde ilahi özelliğe sahib bir kuvveye sahibtir. Ruh hiç bir zaman yok olmayan bir öz ve gözdür.
Şimdiki akla ve göze göre hayal görünen ve bilinen ilahi müjde tablolar, gün gelir gerçekliğe dönüşür. Doğmadan öncede bize dünya tarif edilsei hayal der güler geçeriz bunu gibi.
Manevi sebebler inananlara bu yolculuk esnasında irfan verir. Kalblerin muhabbeti ruhun gıdası olan irfan insanda mahluka merhamet ve sevgiyi arttırır. Bundan sonra sevdiklerime hayal kurmayı. Bilinmeyeni aramayı..
Her nimetin ve güzelliğin ödülünün sonsuz olduğu o denizi aramayı farz olduğunu öğretmeliyiz. Bir büyüğün dediği gibi ''Bir insanın ulaşabildiği yer, kavrayabildiği yeri geçmeli.''.
Yoksa cennet ne işe yarar..!
Dünya bilgilerinin nasıl ki formülü vardır. Peygamberlerin sözlerinin de tıpkı buna benzer formülleri vardır. Huzursuzluğun helal ve haram olduğu yeri bu hadis formülü ile kıyasla anlamak meselenin özetidir. Olumlu olumsuz ''acı'' kelimesinin yerine huzursuzluğu ve huzuru koyun, verdiği manayı bulun. ''Dünyanın tatlılığı, ahiretin acılığıdır. Dünyanın acılığı ise, ahiretin tatlılığıdır.''' Meselenin özeti budur. Alemlerin Rabbi olan rabbimiz, Asr süresi ile inananlara huzurun kaynağını ve sınırlarının nereden başladığını göstermiştir.
Bu hakkın bakışı ve görüşüdür. Ne mutlu Hakkın e resulunun bakış ve görüşüne tabi olanlara..